Omzuna düşen şeye dönüp baktı. Ya kuş pisledi ya ağaçtan su damladı diye düşündü. Elini ıslaklığa götürdü, bir şey göremeyince burnuna götürüp kokladı. Koku da …
Kör Necmi III
(…) Necmi bir süre düşünüp ne diyeceğini, nasıl diyeceğini tartarak cevap verdi. “İstasyon binasının üzerine vagon devrildi dedim ya. Daha sonradan enkazlar falan kaldırılınca …
Bir Bardak Kahve
Kahve bardağının sıcaklığı ellerine iyi gelmişti. Kendisi için geç gelen bir hobi olmuştu kahve. Bu keskin tat, onu mutlu ediyordu. Yavaş yavaş camın kenarına yürüdü, …
Kör Necmi II
(…) “O köprüden geçince her şey başladı zaten. Ne elektrik kaldı ne de ışık. Yanımdaki çocuk da ölüden beter halde, uyanmıyor bir türlü. Ben de …
Eşofmanlı Ezio
Dişlerini titreten, kulaklarını uğuldatan bir sesle gözlerini açtı. Kafasını yavaşça kaldırıp etrafına baktı, gözlerini aralamakta zorlanıyordu. Dizlerinin üstüne çökmüş olduğunu fark etti. Vücudunun ağır hissi onu şaşırtmıştı. Gözlerini kırpıştırırken soğuk bir rüzgâr yüzünü yalayıp geçti.
Yedi Buçuk Otobüsü
Ali Bey her şeyiyle ortalama bir insandı. İsminden tutun şekline şemaline, hâl ve hareketlerine kadar her şeyiyle her gün binlercesini görebileceğiniz insanlardan biriydi. Yıllardır aynı devlet dairesinde memurluk yapar, aynı evde, aynı mahallede yaşardı. İşi ile evi arasında gidip gelir, yemeklerini her gün aynı saatlerde yerdi. İletişime geçmek zorunda olduğu insanlar dışında pek kimseyle de konuşmazdı.
Kadit Asef Bey
“Asef Bey, yirmi dört saat sonra idam edileceksiniz. Son arzunuz olarak hayat hikâyenizi anlatmak istediğinizi belirtmişsiniz. Sizi dinliyoruz.”
“Ben Asef Gasil. Sabık genel cerrahım, buraya gelene kadar da başarıyla görevimi idame ettirdim. Ufak bir ilçede orta hâlli bir ailenin oğlu olarak doğdum. Doktor olmaya, ölüm meselesini bir takıntı hâline getirdikten sonra karar verdim.
İlham Perileri
“Bir derdi olmalı şairin…” diye aklından dalgın dalgın geçirdi dişlerini fırçalarken. Aynadan delici bakışlarla derdini araştırır gibi gözlüyordu kendini. Ön dişlerini iyice fırçaladıktan sonra azı dişlerine şöyle bir değdirdi fırçayı. Fırçanın üzerindeki köpükleri yıkadıktan sonra ağzını çalkaladı ve kendi kendine konuşmaya devam etti: “Bir derdim de yok ki…”.
Ruh Diyeti
Uzun koridordan ve birkaç parmaklıklı kapıdan geçtikten sonra, görüşme salonuna ulaştım. Bunun için çok uzun süre bekledim. Ellerim terliyordu. Boğazımda da bir düğüm oluştuğunu hissediyordum. Heyecanlandığımda hep böyle hissederim. Önümdeki gardiyan son kapıyı da açtı. Bana döndü, gözlerimin içine baktı.
Ebru Erdemoğlu’nun öyküsü Dümen Dergi’de!