Ali Bey her şeyiyle ortalama bir insandı. İsminden tutun şekline şemaline, hâl ve hareketlerine kadar her şeyiyle her gün binlercesini görebileceğiniz insanlardan biriydi. Yıllardır aynı devlet dairesinde memurluk yapar, aynı evde, aynı mahallede yaşardı. İşi ile evi arasında gidip gelir, yemeklerini her gün aynı saatlerde yerdi. İletişime geçmek zorunda olduğu insanlar dışında pek kimseyle de konuşmazdı. Aslında üniversitedeyken konuştuğu, eğlendiği arkadaşları vardı fakat okul bittikten sonra neler olduğuna pek akıl erdirememiş, bu yeni hayatına pek uyum sağlayamamıştı. Arkadaşlarının hepsiyle bağı kopmuştu. Üniversiteyi bitirdiğinden beri yani tam yirmi yıldır yalnız yaşıyordu. Çevresinde arkadaşları sayılabilecek tek insan grubu kendisiyle aynı dairede çalışan diğer memurlardı. Onlara sorarsanız Ali Bey’i severlerdi çünkü kimseye zararı dokunmazdı. Fakat Ali Bey’in dairede kimseye faydasının dokunduğu da görülmemişti. Ali Bey mutlu sayılmazdı ancak mutsuz da değildi. Ali Bey herkesi severdi çünkü kimsenin zararı dokunmazdı ona ancak hiç kimseyi de sevmezdi çünkü kimsenin faydası da dokunmazdı ona. Herkes Ali Bey’i severdi ancak hiç kimse onunla arkadaşlık edecek kadar Ali Bey’i sevmezdi. Anlayacağınız Ali Bey yıllarca çalıştığı devlet dairesinin griliğine bürünmüştü belki isteyerek belki de hiç istemeden. Ancak kendisi bir rahatsızlık duymuyordu bu durumundan. Keyif aldığı tek şey yıllardır oturttuğu düzenini devam ettirebilmesiydi.
Yirmi yıl boyunca hep aynı duraktan, yedi buçukta gelen otobüse, genelde aynı insanlarla biniyordu. Okullarına giden çocuklar her sene değişse de, artık okul yaşını geçmiş insanların çoğu da yirmi yıldır Ali Bey’le aynı otobüse binerdi. Arada bir alışılmadık bir surat otobüste görüldüğündeyse yedi buçuk otobüsünün çoğu orta yaşlı sakinlerinin hepsi birlikte yolculuk boyunca incelerdi bu yeni yolcuyu. Eğer bu yeni yolcu ertesi gün de yedi buçuk otobüsüne binerse yedi buçuk yolcularının gözünde ilginçliğini hemencecik yitirir hızlı bir şekilde mahallenin yeni sakini olarak kodlanırdı otobüsün müdavimi orta yaşlıların zihinlerine. İşte geçen pazartesi uzun zaman sonra bu yabancı suratlardan biri ilk defa görüldü yedi buçuk otobüsünde. Oldukça cılız, siyah saçlarının yağlı olduğu görünüşünden apaçık belli olan kısa boylu, pespaye giyimli bir kadındı bu yeni yolcu. Otobüsün her günkü yolcularının tümü otobüste yerlerini almış, otobüs hareket etmeye henüz başlamışken durmuş ve bu daha önce bu otobüste hiç görülmemiş kadın nefes nefese otobüse binmişti. Ali Bey de dâhil tüm yolcular gözlerini dikip bu yeni gelen yolcuyu izlediler yolculukları boyunca.
Ali Bey kadını ilk gördüğü anda içinde neden olduğunu anlamadığı bir rahatsızlık hissetmişti. Fakat üyesi olduğu yedi buçuk otobüsü topluluğun âdeti olduğu üzere cılız kadını yolculuğu boyunca izlemişti. Ali Bey “Sıradan bir kadın güzel de değil çirkin de değil.” diye düşündü kadın hakkında. İçindeki sebebini bilmediği rahatsızlığın her pazartesi sabahı poğaça yemesinden kaynaklanan artık sıradanlaşmış mide rahatsızlığı olduğunu düşündü. Ancak o rahatsızlık önceki pazartesiler gibi öğleye doğru hafiflemedi aksine artarak devam etti. Rahatsızlığı dinmeyen Ali Bey o gün yirmi yıldır ilk defa Müdür Akın Bey’den izin isteyip daha önce hiç binmediği bir saatte otobüse binip evine gitti. Rahatsızlığın midesinden kaynaklandığını düşünerek rahatlatması için bir hap içti sonrasında yatıp uyumak istedi fakat yıllardır, uzun yıllardır bu saatte değil uyumak yatağa bile uzanmamıştı Ali Bey. Uyuyamadı. Saatlerce huzursuzluk içinde uzandı yatağında, bu saatlerde evde ne yapacağını bilmiyordu. Yatağının içinde her gün uyuduğu saatin gelmesini bekledi.
Ertesi gün uyandığında rahatsızlığının biraz dindiğini sandı. Yedi buçuk otobüsüne yetişmek için evden çıktı. Durakta her zamanki yüzleri tekrar gördü. Otobüs geldi. Herkes bindi. Otobüs hareket etmeye henüz başlamışken durdu. Dünkü cılız kadın koşarak gelip nefes nefese otobüse bindi. Yedi buçuk yolcuları bu sefer uzun uzun izlemediler yeni yolcuyu. Birbirlerine her sabah yaptıkları gibi kısacık bir süzdüler kadını sonra herkes önüne döndü. Diğer yolcular cılız kadının mahalleye yeni taşınmış olduğunu ve artık onun da bir yedi buçuk yolcusu olduğunu kabullenmişlerdi. Fakat, Ali Bey büyülenmiş gibiydi neden olduğunu bilmiyordu ama gözlerini ayıramıyordu bu cılız kadından. Kaynak makinesinin çıkardığı ışığa bakmak gibiydi, bakmaması gerektiğini biliyor fakat sürekli bakmak istiyordu. Dün yaşadığı ve sebebini anlayamadığı rahatsızlığı tekrar şiddetlenmeye başladı. “Bugün poğaça da yemedim ki.” diye düşündü. Yolculuk boyunca artık bakmak istemese de gözlerini alamadı cılız kadından. Yolculuğunun sonuna kadar rahatsızlığı artarak devam etti. Otobüsten indiğinde rahatsızlığının biraz dineceğini ümit etti. Dairenin bulunduğu durağa geldiğinde otobüsten indi, daireye ulaştı fakat hiç de rahatlamadı aksine giderek şiddetleniyordu içindeki rahatsızlık. İki gündür diğer günlerden farklı olan şeyin ne olduğunu, rahatsızlığının sebebini düşündü. Aklına sadece cılız kadın geldi. İki gün üst üste izin isteyemeyeceğini düşünerek mesai bitimine kadar sabretti. Eve gidip yatağına uzandı. İki gününü tekrar düşündü. Son iki günün tek farkının o kadın olduğundan emin olmuş gibiydi artık. Başka hiçbir ihtimal yoktu çünkü.
Ertesi sabah yedi buçuk otobüsünden bir önceki otobüse binmeye karar verdi. Her zamankinden on dakika erken çıktı evden. Yedi yirmi otobüsüne daha önce görmediği insanlarla bindi otobüse. Cılız kadın yoktu otobüste ancak rahatsızlığı devam ediyordu. Cılız kadını düşünmeyi bırakmaya çalıştı. Büyülenmiş gibi onu izleyen diğer yolcuları inceledi tek tek. Sonra biraz da camdan dışarıyı izledi fakat cılız kadın aklından çıkmıyordu bir türlü. Rahatsızlığı gittikçe arttı. Cılız kadından kurtulması gerekiyordu. İşte görmemişti bu sabah onu ancak yine de rahatsızlığı geçmiyordu, onu düşünmemeliydi. Kesinlikle bir şekilde o kadın yüzünden olmalıydı. Onun düşüncesi bile rahatsızlığını şiddetlendiriyordu çünkü. Ne yapacağını, bu rahatsızlıktan nasıl kurtulacağını bilmiyordu. Ertesi gün işe gitmedi bir sonraki gün de, ondan sonraki gün de. Bir daha hiç işe gitmedi. Bir daha hiç yedi buçuk otobüsüne binmedi. Cılız kadını bir daha hiç görmedi. Kimse bir daha hiç Ali Bey’i görmedi.