Ayı Şevket

Tabutun kapağı birden yukarıya doğru fırladı ve üzerindeki yeşil örtü kalabalığa doğru bir gelin buketi gibi uçtu. Kalabalık, yeşil örtüyü kapmak için birbirini ezdi. Yan köyden Arap Ali kaptı yeşili, “Sonunda, sonunda.” diye bağırdı. Yeşili kapamayanlar hüzünlü, Arap ise gayet keyifliydi. Yeşil örtüyü gösterip hava atıyordu çevresindeki insanlara.

Dönercinin Kılıcı

Ellerini sırtında kavuşturmuş bir adam, yıllardır döner ekmek sattığı dükkânının kapısından dışarıdaki yağmuru seyrediyordu. Duruşunu bozmadan sigarasını bitirdi. Sert bir dudak hamlesi ve kuvvetli bir nefesle izmariti ağzından fırlatıp dükkâna girdi. İçeride müşteri yoktu. Dükkânın arka tarafındaki ufak odaya doğru yöneldi. Üst üste yığdığı ayran ve meyve suyu kolilerinin arkasından, tek koluyla duvardan destek alarak kocaman bir kutu çıkardı.

Gül Muştusu

Karşımda o varmış gibiydim dün gece. Tuttum ellerini, baktım gözlerine. Bir insan bu kadar mı güzel bakardı ya Rabbim, bu kadar güzel mi tutardı bir eli? Hani içinize işler ya bazı bakışlar, sizi mıh gibi tutar ya olduğunuz yere, aklınıza aşkın kemendini atar ya, güvercin gerdanlığı gibi boynunuza aşk ipini dolar ya! Kurtulabilirseniz kurtulun, ayağı ökseye takılmış bir kuş olur yüreğiniz.

Eşofmanlı Ezio

Dişlerini titreten, kulaklarını uğuldatan bir sesle gözlerini açtı. Kafasını yavaşça kaldırıp etrafına baktı, gözlerini aralamakta zorlanıyordu. Dizlerinin üstüne çökmüş olduğunu fark etti. Vücudunun ağır hissi onu şaşırtmıştı. Gözlerini kırpıştırırken soğuk bir rüzgâr yüzünü yalayıp geçti.

Yedi Buçuk Otobüsü

Ali Bey her şeyiyle ortalama bir insandı. İsminden tutun şekline şemaline, hâl ve hareketlerine kadar her şeyiyle her gün binlercesini görebileceğiniz insanlardan biriydi. Yıllardır aynı devlet dairesinde memurluk yapar, aynı evde, aynı mahallede yaşardı. İşi ile evi arasında gidip gelir, yemeklerini her gün aynı saatlerde yerdi. İletişime geçmek zorunda olduğu insanlar dışında pek kimseyle de konuşmazdı.

Kadit Asef Bey

“Asef Bey, yirmi dört saat sonra idam edileceksiniz. Son arzunuz olarak hayat hikâyenizi anlatmak istediğinizi belirtmişsiniz. Sizi dinliyoruz.”
“Ben Asef Gasil. Sabık genel cerrahım, buraya gelene kadar da başarıyla görevimi idame ettirdim. Ufak bir ilçede orta hâlli bir ailenin oğlu olarak doğdum. Doktor olmaya, ölüm meselesini bir takıntı hâline getirdikten sonra karar verdim.

İlham Perileri

“Bir derdi olmalı şairin…” diye aklından dalgın dalgın geçirdi dişlerini fırçalarken. Aynadan delici bakışlarla derdini araştırır gibi gözlüyordu kendini. Ön dişlerini iyice fırçaladıktan sonra azı dişlerine şöyle bir değdirdi fırçayı. Fırçanın üzerindeki köpükleri yıkadıktan sonra ağzını çalkaladı ve kendi kendine konuşmaya devam etti: “Bir derdim de yok ki…”.

Ruh Diyeti

Uzun koridordan ve birkaç parmaklıklı kapıdan geçtikten sonra, görüşme salonuna ulaştım. Bunun için çok uzun süre bekledim. Ellerim terliyordu. Boğazımda da bir düğüm oluştuğunu hissediyordum. Heyecanlandığımda hep böyle hissederim. Önümdeki gardiyan son kapıyı da açtı. Bana döndü, gözlerimin içine baktı.

Ebru Erdemoğlu’nun öyküsü Dümen Dergi’de!