Kişilik Muharebeleri

Yalnız başınasın. Kafanın içindeki yüzyıl savaşları devam ediyor. Ateşkes sağlayamıyor bir türlü, birden fazla kişiliğin. Hepsi farklı çıkarlara odaklanmış. Hepsi, seni nasıl daha çok kullanabilirim düşüncesinde. Sen sadece et ve beyaz taş yığınısın. Hayvanlarda olanlardan farksız. Kişiliklerinin arasında bir o yana bir bu yana koşuşturan bir et yığını. Muhakemesi olmayan bu yüzden de başka sulu ve kıvrımlı bir etin içindeki fikirlerle yönlendirilmeye mecbur bırakılmış bir et yığıntısı.

Melih Cevdet Anday Şiirlerinde Mitolojik Unsurlar

Mitolojiye şiirlerinde geniş bir yer ayıran Melih Cevdet Anday zamansız ve hiçbir akıma tamamen ait olmamış bir şairdir. Hayatının farklı dönemlerinde şiirlerinin fonksiyonları, temel aldığı görüşler değişiklik göstermiştir.

Beyza Nur Karaağaç, “Melih Cevdet Anday Şiirlerinde Mitolojik Unsurlar” başlıklı yazısıyla Dümen Dergi’de!

İlham Perileri

“Bir derdi olmalı şairin…” diye aklından dalgın dalgın geçirdi dişlerini fırçalarken. Aynadan delici bakışlarla derdini araştırır gibi gözlüyordu kendini. Ön dişlerini iyice fırçaladıktan sonra azı dişlerine şöyle bir değdirdi fırçayı. Fırçanın üzerindeki köpükleri yıkadıktan sonra ağzını çalkaladı ve kendi kendine konuşmaya devam etti: “Bir derdim de yok ki…”.

Adonais: John Keats’in Ölümü Üzerine Bir Ağıt

Adonais, Shelley’nin İngiliz şair John Keats’in ölümü üzerine yazdığı elli beş kıtalık bir ağıttır. Keats 23 Şubat 1821’de Roma’da, 25 yaşındayken tüberkülozdan ölmüştür. Shelley, Keats’in ölümünün isimsiz bir eleştirmenin acımasız saldırılarıyla hızlandığı izlenimine kapılmıştı. Shelley, Keats’in ölümünün gerçekliğini ancak “Zavallı Keats için pişmanlığımın ve onurumun imgesi” olarak adlandırdığı Adonais’i yazmayı bitirdiğinde öğrenebilmişti.

Medusa ve Feminizm Üzerine

Mitolojiyle ilgilenen, akademik olarak mitoloji ile ilgili ders almış herkes ve belki de sadece Yerebatan Sarnıcı’nın derinliklerine bir rehber eşliğinde inmiş insanlar, Medusa efsanesini bilir. Yılan saçlı, dehşet verici gözlerine bakanın sonsuza kadar taşa dönüştüğü, o efsanevi canavar. Fakat bir canavarı canavar yapan nedir? Herhangi bir karakterin iç yüzünü bilmeden ona kötü diyebilir miyiz? Bir başkası için kötü olan bizim için de öyle midir?

Ruh Diyeti

Uzun koridordan ve birkaç parmaklıklı kapıdan geçtikten sonra, görüşme salonuna ulaştım. Bunun için çok uzun süre bekledim. Ellerim terliyordu. Boğazımda da bir düğüm oluştuğunu hissediyordum. Heyecanlandığımda hep böyle hissederim. Önümdeki gardiyan son kapıyı da açtı. Bana döndü, gözlerimin içine baktı.

Ebru Erdemoğlu’nun öyküsü Dümen Dergi’de!