F.Scott Fitzgerald Caz Döneminde ortaya çıkmış Modern Amerikan yazarıdır. Caz Dönemi Amerika’sını, kadın imgesinin değişimini ve ahlak kavramını oldukça iyi gözlemlemiş ve eserlerine yansıtmıştır. Birçok eleştirmene göre eşi Zelda, yazdığı kadın karakterlere ilham kaynağı olmuştur. İlham kaynağı olmasının yanı sıra beklediği lüks yaşam nedeniyle Fitzgerald’a finansal zorluklar da yaşatmıştır.
Bu dönemde yaşanan toplumsal değişimi anlamak için 1920’ler Amerika’sına göz atalım. Bu dönem Amerika’da, “Kükreyen Yirmiler” olarak da anlatılır. I. Dünya Savaşı’ndaki sefaletten çıkan halk rahatlamanın belirtisi olarak eğlenceye ve gece hayatına atılmıştır. Bu rahatlık, 1929’da borsanın çöküşüne kadar devam eder. Kükreyen Yirmiler, müsrif hayat tarzıyla bir bakıma 30’lardaki “Büyük Buhran” dönemine öncelik etmiştir.
20’lerin “Caz Dönemi” olarak adlandırılmasının sebebi, o dönemde Caz müziğin popülaritesini kazanmasıdır. Caz müzik, Amerika’da bir kültür ve olgu olarak yerini almıştır. Zengin ve popüler insanlar toplantılarında caz müzikten başka bir müzik çalmamışlar, bu toplantılar lüks muhteşem gövde gösterileri haline gelmiştir.
Tabi Kükreyen Yirmiler’e tepkiler oldukça büyüktü. Muhafazâkar kesim ayaklanmış ve hükümet içki tüketimini yasaklamıştı.
Fitzgerald ise bu dönemin muhabiri olmuştur. Amerikan gençliğinin amaçsız yaşadığını, eskiden savaştan dönen askerler bu ülkenin kahramanıyken artık yeni kahramanların film yıldızları, beyzbol oyuncuları olduğunu, kadınların servet avcılığı yapıp, erkekleri duygusal manipülasyona uğrattıklarını anlatır.
Onun romanlarında kadın karakterler rahat, flörtüz davranışlarıyla, giyimleriyle, kısacık kesilmiş saçlarıyla, özgürlükçü yapılarıyla ve aynı anda birçok erkekle ilişki içerisinde olmalarıyla göze çarparlar. Bu hedonizmi kendine ilke edinmiş kadınlar “Flapper” olarak adlandırılıyorlardı. Flapper’lar geleneksel kadın rollerini reddetmişler ve erkek egemen topluma meydan okumuşlardır. Fitzgerald kadın karakterlerini ahlaksız, bencil ve iki yüzlü olarak betimlemiştir. Erkekler ise saf, aşık ve finansal olarak yetersizdir. Bu örneklemeleri Fitzgerald’ın “Winter Dreams” adlı kısa öyküsünde Judy ve Dexter karakterleriyle inceleyelim.
Fitzgerald, Judy’yi klişe şekilde zengin ve şımarık bir kız olarak sunmuştur. Dexter ise, Judy’nin sahip olduğu sosyal statüye derin bir arzu duyan materyalist bir erkektir. Dexter, çalışmış çabalamış, zengin olmuş, düşlerindeki kıza kavuşacağını zannetmiştir. Oysa Judy, zamane kızları gibi paraya önem veren, ahlaken zayıf bir kızdır. Fitzgerald’ın kendi jenerasyonunun kızlarına iyi bir örnek oluşturmaktadır. “Judy her dilediğini, çekiciliği ve sevimliliğinden kaynaklanan baskıyla elde etmeye çalışıyordu. Yöntemi hiç değişmezdi, konumu umursamazdı, yaratacağı etkiyi önceden tasarlamazdı – akıl ve düşünce onun işi değildi. Özürleri, ateşli enerjisiyle bezenir ve hoş görülürdü. O ilk gece, başı Dexter’ın omzuna dayalıyken, fısıldar:´Neyim var bilmiyorum. Dün gece birine âşık oldum sanıyordum, bu gece de sana aşığım…´ Bu sözler Dexter’a güzel, duygusal sözlermiş gibi geldi. O anda eşsiz bir coşkuya kapılmıştı, bu duygu avucunun içindeydi, onundu. Oysa bir hafta sonra, bu duyguya başka bir açıdan bakmak zorunda kaldı. Genç kız onu arabasıyla akşamüstü bir kır yemeğine götürdü, yemekten sonra, gene kendi arabasıyla, bir başka erkekle çıkıp gitti.” (Fitzgerald, 1951: 136). Fitzgerald hemen hemen her eserinde aynı kadın tiplemesini oluşturmuştur. Kadınlar paragöz, şımarık ve manipülatiftir. Erkekler ise bu kadınları elde etmek için çabalar, para kazanırlar fakat sonuç hep hüsrandır. “Muhteşem Gatsby” romanında Daisy ve Gatsby, “This Side of Paradise” romanında Rosalind ve Amory karakterleriyle bunu görebiliriz. Kadınlar “femme fatale” yani “mahveden kadın” olarak resmedilmiştir.
Fitzgerald maddi konforu, lüksü her şeyin üstünde gören kadınların aile yapısını bozduğunu savunmuş ve dönemin sosyal tarihçiliğini yapmıştır.
Başarılı çalışma ,
Emeğinize sağlık….