Doğduğum topraklarda gördüm,

Hemera’nın gözlerinde merhamet olmaz

Güneş bir kılıcın sırtı gibi düşer yere

ve elleri titreyen,

yüreği çırpınan kırılgan ruhlar

Saçları alazlanmış bu kadının gözlerine doğrudan bakamaz.

Onlar, ancak gölgelerde nefesini bulabilir,

İçlerindeki yankıyı dizelere yazmaya uğraşırlar;

Kuru dudaklarında sessiz bir dua

Nyx’in dönmesini beklerler

En sonunda etekleri yere değen,

Rüzgâr parmaklarının arasında şarkı söylerken

solgun yüzleri okşayan kadın

sokakları arşınlar ve

Onlar, Gece’nin ardından yola çıkar.

Yıldızların izini sürerler suya değen ışıklarda

Karanlığın lekelenmiş, yıpranmış,

kaybolmuş hazinelerini,

Ve evi,

En çok da evlerini ararlar.

Nyx’in kollarına dönmeye çalıştım günlerce,

Oradan da evime…

Gecenin rahibeleri yüzüme baktı,

Göğsümün ortasındaki kanlı oyuğu gördü,

Ve sırt çevirdiler bana.

Şiirlerimi okudum, içimde duvarlara çarpan sözleri,

Duymadılar.

“Önce yüreğini bul, sonra da terk et gölgeleri”

Beni gün, gece ve o

İstemedi.

Benim bütün şiirlerim evimde kaldı

Evim bir avuç boz toprak

Dizlerim toprağa mıhlanmışken avuçlarıma mezar oldu

Avuçlarımda yıldızlar söndü

Benim şiirlerim evimde öldü

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.