Bâki Kalan Bu Kubbede Bir Hoş “Rüyâ” İmiş

Bir İstanbul efendisi, âlimi ve şairi olan Bâkî; bugüne kadar zihnimizde kalan birkaç mısrası ile anılmaya devam etmektedir. 16. Yüzyılın Türk şiirini usulca uyandırıp medeniyet kütüphanemizi aydınlatan bu şairden bir divan ve üç adet dinî kitap kalmıştır. İnci gibi dizdiği gazellerden sızan rüya ve uyku konulu beyitleri bir kompozisyon çerçevesinde sunulacaktır. Buna başlamadan önce şairi kısaca tanıtmak yerinde olacaktır.

Gül Muştusu

Karşımda o varmış gibiydim dün gece. Tuttum ellerini, baktım gözlerine. Bir insan bu kadar mı güzel bakardı ya Rabbim, bu kadar güzel mi tutardı bir eli? Hani içinize işler ya bazı bakışlar, sizi mıh gibi tutar ya olduğunuz yere, aklınıza aşkın kemendini atar ya, güvercin gerdanlığı gibi boynunuza aşk ipini dolar ya! Kurtulabilirseniz kurtulun, ayağı ökseye takılmış bir kuş olur yüreğiniz.

Rüyalar ve Rüyada Gerçeklik Üzerine

Kırmızı ya da mavi hap… Matrix evreni dediğimizde akla gelen ikonik sahnelerden ilki budur genelde. Ancak filmi her izlediğimde, beni sorgulamaya iten başka bir sahne olmuştur; sevgili hainimiz Cypher’ın bir bifteği afiyetle mideye indirdiği sahne. O güzel, sulu ve lezzetli bifteği ağzına atmadan önce aklında tek bir şey var. Bifteğin gerçek olmadığı. Sevgili Cypher, bifteği yerken lezzet almadığından bahsetmese de gerçek sandığı hissin sanal olmasından rahatsız.

Fuseli’nin “Kâbus”u ve Freud

Henry Fuseli (Johann Heinrich Füssli) aslen İsveçli olan fakat hayatının büyük bir bölümünü İngiltere’de geçirmiş; Kraliyet Akademisi’nin üyesi olan bir sanatçıdır. Londra’ya yerleşmeden önce bir süre Roma’da yaşamış, Klasisizm ve Michelangelo üzerine çalışmalar yapmıştır. “Kâbus” 1782’de Kraliyet Akademisi’nde ilk sergilendiği andan itibaren büyük bir ilgi toplamış ve bu ilgi ile Fuseli’nin şöhreti, resmin gravür versiyonlarının yapılmasıyla da giderek artmıştır.