Her gece aynı beldenin gecesini uyumak seninle

Soğuk, kırağılı ve fırtınalı bu beldenin simsiyah gecelerine bakınca

Ay hayallerimi yansıtırken bana 

Camlar içinde yarattığım o gümüş aynası gibi

Arzularım şekilleniyor ışıklı binalar etrafında

Ve yarıp geçiyor gökdelenlerin soğuk uykusunu

Cansız gözler kuşatmışken her yanımızı

Elimden tutup beni uçurmanı isterdim, 

Boğuk çığlıklı bu atmosferden sıyrılmamızı.

Aynı beldenin gecesinde uykusuz kalmamızı.

Seninle masalların incili eflatun gecelerinde,

Saray balkonlarında masal okumak isterdim bin bir gece 

Bir ömür taşırdım bana taktığın inci kolyeyi

Yansımalı sularda parmak ucu yürürdük gece yarısı.

Bir soluğun kadar sürse yeterdi seninle varlığım

Hayalin olup uçmaktan hiçliğe inan gocunmazdım.

Beni kaybetseydin bin bir gecenin sayfalarında 

Kaldığın yerde eflatun bir ayraç olsaydım.

Ve belki ellerinde inci kaplı bir kalem olup,

Soluklarını yazsaydım

Ellerini o zaman bırakmazdım.

Her gece aynı beldenin gecesindeyim seninle

Ve her gece kışla hasreti çöküyor pencereme.

Soğuk şehirde sarı lojmanların soluk rengiyim ben

Tenim avuç avuç dökülüyorken

Vücudunu bir kez olsun bilseydim ben

Bir daha onsuz olmazdım.

Ve pencereme güvercinler konardı belki

Eflatun gerdanlıklarını incilerle sulardım.

Seninle masalların güvercinli pencerelerinde

Yüz yüze uyumak isterdim bin bir gece

Her soluğun her anım olurdu

Durmadan yeniden sana doğardım.

Müberra AKÇAY

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir