Her şeyin normal olduğu bir şehir düşünün. Mümkünse gelişmişlik seviyesi yüksek olsun. Hep geçip gittiğim caddelerde bu sefer geziyorum. Rahatım, gömleğimi ütüleyip çıkmışım. “Bu gün özel bir gün” deyip evden çıkmadan her şeyi kontrol etmişim -ki böyle günlerim ender olur.- Beyaz takımım yok, cebimde karanfil de yok. Zaten hayal ettiğiniz şehre çiçekçi eklediğinizi sanmıyorum. İrili ufaklı her şehrin kendine has bir şeyi vardır. Ben bu farklılıkları umursamıyorum. İnsanları görmek istiyorum. Adımladığım sokağın bir önemi yok. Yürümeyi seviyorum. Yürürken de gördüğüm şeyleri kendimce yorumlamayı. Güneş batarken çok yoruldum. Önünden birkaç defa geçtiğim mekânın önünde durdum. Hayatın akışı çok tuhaf, yürürken bir anda durunca insan yavaşladığını ya da frenlediğini hisseder. Sabah sizi uyandıran her kimse onun ilk söylediği şeyleri anlamakta zorlanırsınız. Çünkü o güne başlamıştır, hızını almıştır yani. Ben de o mekânın önünde yeni uyanmış gibiydim; ama kimse bana günaydın demedi. Tereddütle içeri girdim. Herkes baktı. Sonra önlerine döndüler. Döndüler çünkü ben bekledikleri insan değildim. Evet, uzun süre vakit geçirdiğiniz her yer sizin gibi gelir. Yeni gelenleri de yabancılarsınız. Gömlekleri ve çorapları duvarlarla birleşmiş insanlar hareketli resimler gibiydiler. Ben de tabloyu izleyen, zamanında o tablonun içine girip çıkmış sanat meraklısı. Hepsine gülümsedim. Gülümsediğimizde sadece bizim için güzel bir dünya yaratırız. Bu şehirde gülümsemek bir kural değil; ama bir şeyleri düzeltebiliyor. Arka tarafa doğru yürüdüm. Kahve barının önünde durdum. Fiyat listesine bakarken en çok hangisini özlediğimi düşündüm. Annem ben küçükken bana azıcık bizim kahveden verirdi. Sası kahve tadının üstüne içtiğim suyun bambaşka bir tadı olurdu. O tadı tekrar aldım. Sonra telvenin üstüne su döktüm. Bunu çok beklediğim birinden öğrenmiştim. Soğuyan telve boğazımdan aşağı çakıl taşları gibi indi. Sustum. Kahve barındaki kız, benden başka kimse kalmayınca bana döndü. Hiçbir şey söylemedi. Ben de boğazım tıkalı kalmıştım. Eğer bana bir şey söylemeden beklemeye devam ederse bir kaç gün bekleyebilir çünkü kahveyle ilgili çok anım var. Sonunda “karar verdiniz mi” dedi. Sessizliği bozunca kahveyle dolu bi havuza düştüm. – orta boy Filtre. – Okey. Adımı sordu. Adımı hatırlayamadım. Bu şehri kurarken adımı koymadınız. Burada sıkışıp kaldım.

Neyse zaten ismimin bi önemi yok. Mümkünse adımın sözlüklerde bi anlamı olmasın. Zaten sözlükteki anlamlar kimin umurunda, daha önce tanıdığınız birinin adında başka biriyle tanışırsanız eski tanıdığınız üzerinden yeni insanı tanırsınız. Çocukluk aşkım Ayşe ile bu gün tanıştığım Ayşe aynı kişi değiller. Ama uyandırdıkları hisler aynı. Özür dilerim tek özelliğim yürümek değil. Adım olmasa da bazen şiir söylerim. İşte ilk dizem. -Dünya saçmalıklarla ve kısa yürüyüşlerle güzel. Cevabın yok mu?

Kız bir elinde bardak bir elinde kalem suratıma bakarken istemsizce kalemi bardağa değdi. Simsiyah bir nokta. Anlamsızlığın doruğuna ulaştım. Harflerin de ötesine geçtim. Yeterli dedim. Gülümseyerek bardağı bana uzattı. Galiba bu gün ilk kez gülümsüyordu. Dudakları titriyordu çünkü. Bebek adımları gibi gülümsedi. Sakar ama şeker. Ben de gülümsedim. Alışkındım zaten bir de üstüne teşekkür ettim. Kahveye hiçbir zaman hak ettiğinden fazla değer vermedim. Susadığımda su içtim. Bazen bira içtim. Şimdi de kahve içiyorum. Bu kadar.

Elimdeki bardak, tanıyıp da tanımazlıktan geldiğim şehir ve ben dükkânın içindeyken batan güneş. Hala yorgunum. Bir masaya oturdum. Herkes bir masaya oturur. Tek başına masaya oturduğunuzda durum biraz farklılaşabilir. Karşınızdaki sandalyede kimin oturmasını istediniz? Lea Seydoux? Ölülerden Sait Faik? Yaşasa da bu günlerde ölmüş gibi gelenlerden biri? Bilmiyorum. Cevap vermeyecek gibisin. Şiirimin devamını yazıyorum -Bu dünyada gereğinden çok seçenek var.

Oturduğum ahşap sandalye uzun süre oturmamam için tasarlanmış. Çok yer kaplamaması için kırk santim çapındaki metal masanın ayaklarına basarak oturuyorum çünkü masa çok sallanıyor. Işıkları açtılar. Gelenler ve gidenleri sayamıyorum. Ben de oturanların yüzüne bakıyorum. Her yerde benimki gibi en az yirmi masanın etrafına toplanan halka halka insanlar ve o halkanın biraz dışında olanlarla dolu. Bir sandalyeye yarım yamalak oturmak nedir bilmiyorum. Kahvem. Kahvem bayat ve yanmış. Özensiz. Üstünde ancak dikkatli bakıldığında bir nokta var. Herkesin önünde benimkine benzeyen bardaklarda isim yazıyor. Sanki çocuklarına isim bulamayan yeni ebeveynlere fikir veriyorlar. Her masada en az bir en çok sekiz farklı isim var. Tabi eksi bir de ben. Cevabın yok mu? İşte son dizem -Gerçekten, gerçekten çok isim var.

Bu günlerde vaktimin pek bir önemi yok. O yüzden yalnız da olsam şu andan keyif almaya çalışıyorum. Keyfimin kaçmaması için de samimiyetsiz muhabbetleri duymazdan geliyorum. Duymamak için kafamda bir müzik uyduruyorum. Basgitar birkaç kısa adımla başlıyor. Sonra davulcu zillere vururken başını sallayarak saksafoncuya haber veriyor. Uzun uzun üflüyor. Sesi titreyerek bir şey anlatan insanlar gibi çaresiz ve sade çıkan ses sonunda dayanmayıp susuyor. Davulcu boşluğu iyi değerlendirirken müzik kesiliyor.

Karşımda oturan gerçek biri var. Kahve barındaki kız. Bu sefer daha güzel gülümsedi çünkü benden başka kimse görmedi. Adını söyledi. Merhaba dedim. Adap kurallarını asla unutmam. Ben de dedim ki şiir yazarım. Şiirlerle hayat bulur bazen kaybolurum. Kaybolduğumda bulunmam. Yalnız başıma çok uzaklara gider, sonra geleceğim demem çünkü dönmem. İşte günüm böyle geçti. Aklımdan neler geçtiğini neler hissettiğimi neden bana bir ad koymadığını ama bunun benim için önemli olmadığını, her şeyi bilse de tekrar dinledi.

Tek başına oturduğu masada elindeki isimsiz boş bardağa bakarken anlatmaya başladı. Gülümsemeyi unutmamak için elinden geldiğini yaptığını, bir gün çalıştığı mekâna yürüyerek gelmeyi düşündüğünü. Bunların hepsini biliyorum. Onun bilmediği ama benim bildiğim tek şey şiir söylememiz. Ben, karizmatik kibar şair bir anda kayboldum. Kadın hala bardağa bakıyordu. Mırıldanmaya başladı.

Bu dünya niye böyle.

Hep mi istemediğim şarkılar çalacak

Bu kadar zor mu seninle

Bir ara tanışıp bir kahve içsek

Biliyorum sonsuza kadar kalacağız öylece

Sen aklımda ben senin hiçbir yerinde. Hayat komik.

Galiba beni unutması biraz zaman alacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir