Mert’ten dertler tasalar, çarpıcı detaylar… Senin için.
Herkes kendini yabancıların arasında daha mutlu hisseder. Çünkü yabancılara konuşmak, duvarla konuşmak gibidir. Duyduğunu umarız; ama önemli olan bizim içimizden bir şeyleri atmamızdır. Ben asosyal lise öğrencisi halimden çok rahatsızdım. Iron Maiden dinleyerek bilgisayarın başında geçirdiğim vakti daha verimli kullanmanın yollarını aradım. Bir öğleden sonra parkta oturan emekli öğretmen amcayla oturup muhabbet ettim. Evet, emekli öğretmenler bile hayatımıza bir şeyler katabilir. Ama bu miras, hovarda dededen kalan iki dönümlük tarla değerindedir. Üzerine düşünülmeye değmez. Yani çoğu zaman öyle olur. Emekli öğretmen amca bana o muhabbetten sonra kalabalıklardan korkmama gücünü verdi… Nasıl başardı hiçbir fikrim yok.
Herkesin şahit olduğu illüzyonlar var. O kadar çok şahit oluyoruz ki artık bize normal geliyor. Düşünsenize kalabalık bir caddede yürürken saat kaç olursa olsun kasketli bir amcayla göz göze geliyoruz. Hep genç ve güzel insanları görmeyi ben de çok isterim. Ama o kasketli amcalardan biri kurtarıcım, bunu biliyorum ama hepsi birbirlerine benziyor. Asla ayırt edemiyorum. Kalabalıklar içindeyken hepimiz farklı ruh hallerindeyiz. Benden daha asosyal insanlar tanıdım. Biri “Kalabalıkta yürürken adamların üstüme üstüme geldiğini hissediyorum.” demişti. Hayatta bazen “Oh be iyi ki böyle değilim.” deme hakkımız doğar; ama çoğu zaman içten içe aynı durumda olduğumuzu kabul ederiz. Ben kabul etmeyip Kenardan köşeden yürüyorum çünkü rahat, derdim. Kendimize söylediğimiz rengârenk yalanlarla kurduğumuz hayatlarımızın kalabalıklar arasında erimesi varken, bizim kaçmayı seçip asla kaçamamamız… Tuhaf değil mi?
Keşke emekli öğretmen amcayla değil de İlhan Berk’le tanışsaydım. Belki bana “Yavaş yavaş geçtim kalabalıkların arasından… Sen de öyle yap.” derdi. Ama toy liseli halime şiire, kuvarsa nasıl dokunacağımı bilmezdim. Bazı şeyleri öğrenmek vakit alıyor. Nasihatleri çok sevmem, o gün tanıştığım emekli öğretmen amca da bana hiçbir nasihat vermedi. Yarım saat boyunca hayatını anlattı. Öğretmen okuluna gitmiş, eşiyle orada tanışmış, çalıştığı okulları anlattı. O gün önemsendiğimi hissetmek bana iyi gelmişti. –Bu yüzden ben de sizi önemseyip haftalık yazıyorum.- Hayatımda görmediğim yüzlerce şey var ve çoğu da kalabalıklar arasında. Kasketli amcalar da kesin vardır. Ama lütfen sabah sekizde de egolara doluşmayın be amcalar.
Herkesin arasında kaybolmak istediği bir kalabalık vardır. Bir arkadaşım bana “İnsanlar masamın etrafında konuşsun, gülsün eğlensinler ben hiçbirine katılmayıp, uzaktan izlemek istiyorum.” demişti. Bazen kafamızın içindeki kalabalıkları susturmak için başka kalabalıklara ihtiyaç duyarız. Hayat böyledir. Kimse on üzerinden on değildir. Ya da kimse puanlanıp değerlendirilmek istemez. Ama kusurlarımızın kalabalıklarda daha çok belli olduğuna inancımız ve kalabalıklar arasında kaybolduğumuz inançlarından hangisinin haklı olduğunu bilmek isterdim. Peki kasketli amcalar, onlar derdi tasası ne diye sorduğumda çoğu hava almaya çıkmış oluyor.
Kalabalıklar içinde var olduğunu düşündüğümüz kasketli amcaların kelleri ve yakın gözlükleri var. Çoğunun içinde, olanları anlatamadıkları dertleri. Kimse uzaktan göründüğü gibi değil. Altmış yaşına gelmişsin ama hala emeklilikte yaşa takılabiliyorsun. Ömrü boyunca ufak tefek şeyleri aşan amcalar, sizi samimi bulursa kesin o kutsal cümleyi kurar “Evlenip de nabacan gafan rahat gez.” Öyle değil işte amcalar. Her yaşın, her dönemin bir olayı var. Tabi biz de ayak uydurup kendimize çekidüzen veriyoruz. Vermesek ne olur ki? Türk Ceza Kanununda böyle bir suçu yok. Yasaların ve hukukun üstünde bir varoluşumuz var. Sartre abi duy sesimizi…
Not: Bir şeyin komik olduğunu anlamak için sitcom dizilerindeki gülme efektiflerine ya da mesajlaşırken “asdasd”ya da “hahaha” yazması gerekmez. Nükteler… Ah o nükteler.