Yalnız başınasın. Kafanın içindeki yüzyıl savaşları devam ediyor. Ateşkes sağlayamıyor bir türlü, birden fazla kişiliğin. Hepsi farklı çıkarlara odaklanmış. Hepsi, seni nasıl daha çok kullanabilirim düşüncesinde. Sen sadece et ve beyaz taş yığınısın. Hayvanlarda olanlardan farksız. Kişiliklerinin arasında bir o yana bir bu yana koşuşturan bir et yığını. Muhakemesi olmayan bu yüzden de başka sulu ve kıvrımlı bir etin içindeki fikirlerle yönlendirilmeye mecbur bırakılmış bir et yığıntısı.

Antlaşma yapmaya meylettiğin anda daha da kan döküyor düşüncelerin. Düşüncelerini yine düşüncelerin yok ediyor. Kafanda en son kalan fikrin kendi kendini yok edişine kadar kafanda muharebe devam edecek. Muharebe bittiği zaman ise sen artık var olmayacaksın.

Kafasındaki savaş meydanlarıdır bir insanın hayatı. Fikirler ayrılığından afallayıp her şeyi s*çıp batırdığı zaman anlar insanoğlu, daha farklı fikirlere ihtiyaç duyduğunu. Daha farklı fikirlerle nasıl daha da s*çacağının farkında değildir ama. Akıllanmaz bir türlü. Farkına varmaz aklını daha fazla karıştırdığının. Aslında ne kadar zor olabilir ki, kendi kendini anlamayan birinin, başkasının kendisini anlamasının ışık hızında seyahat anlamına geldiğini. Yardımı dokunmaz hiçbir psikiyatrın, eğer sen kendini anlamıyorsan. Kestirip atar, deli der sana. Anlarmış gibi. Sanki kendisi kaç kere delirmiş?

Kafandaki muharebe, isimlerinde köy geçiyor diye Mecidiyeköy ile Kadıköy’ün kendini İstanbul zannetmesi ve bu fikri savunması kadar boş. İkisi de adım başına yüzlerce metreküp gri düşen devasa bir köyün küçük köycükleri. Kafanda savaşan kişilikler de buna benzer. Aynı kafa içinde ama farklı insan olduğunu sanan. Aynı savaş meydanında ama farklı amaçlar için savaşan…

Orhan Gökalp Büyükuysal

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir