Roma ballı bir incir senin dudaklarında
Henüz ölmemiş birinin ardından yakılan ağıt
Apollon’a sunulmuş yarım bir yürek
Kızıl düş ölüsü biberiyeli bir zaman diliminde
Acemi bir tanrının düşünde hapsolmuş aşkımız
-hüzün antik kentlerde paylaşılmaz-
Oysa narenci yanaklı
Yaza yeni adım atmış bir meyve gibi
Dipdiri kadınlar
Kadim sırtlarını mermer sütunlara yaslamış
Ayrılıktan geriye kalanları bölüşmekte
Kavruk öğlenleri
Dize getiren adamların
Rahatlığını bozmakta ayrılık bölüşmeleri
Yüreklerden kovulmuş dişiliği
Sapsarı mevsimlerde yataklara hapsederek
Bir nefeste silip atmak gayeleri
Oysa sen şaraptan var olmuş bir kuğu gibi
Çocuklarını özgürleştirdiğin meydanlarda
Soluklanıyorsun her haziran bitiminde
Koynuna aldığın her adamın aklında
Taze düşler,
Gerilmiş kılcallar
Ve bir ayrılık olmaktan çok uzakta terk edişler…
Günâşığı yitik erkeklikler bırakıp ardında
Meydan okuduğun tanrıların ininde uyuyorsun.
Beyza Nur Karaağaç