Özlem ile ölüm; İki karındaş hece Hayat bir bahr-i sefid, hayat çöl ve bir çile! Elbet sızılarımız çıkar birgün ayyuka. İntizam üzre atmaz her kalp …
İki Ölü Bir Deli
Yeni çırak Ali işe başlayalı ancak bir hafta kadar olmuştu. Bizim patron Murat abi ise kafayı işe aldığı bu çocukla daha ilk haftadan bozmuş ve …
Çifte Kırma
Gök kubbe bütün ağırlığıyla bastırmış kaybolan ve kaybolacak dakikalar için telaşları da beraberinde getirerek derin nefesleri gerektirmeye başlamıştı. Gündüz ateşte kavrulmuş tarlalar ay ışığı altında dinleniyordu. Kavaklar her zamanki ıslığını tutturmuş, dallarını göğe uzatıyordu. Namazının son rekâtını kılıp kavaklara özenir gibi ellerini yaşama tutunurcasına göğe kaldırdı. İçeriden en küçüğün ağlayışını duyuyor her bağırışında karnı sıkışıyordu. Geçenlerde muhtara demişti, “Gel gidelim Tilki İsmet’in arabasıyla, gösterelim şu çocuğu bir hekime.”
Üşüyen Bahçelerde Tutuşan Rüzgâr
Tepemde gün ışığı şarkıları çaldığında Parmaklarından uyku düşecek bir çocuğun Toprak kadar sustum, arsız sularda gövdem Değince aynalara alevli bir gülüşün Akan suyu çevirir ölümsüz …
Baharların Sonu
Bir sonbahar Ölüm ve doğum… Bir sonbahar İçimdeki kadar çocuğum. Elbet bu mevsim de Biri doğar, biri sever, biri ölür! Vazgeçer ağaçlar yapraklarından. Bir tenekede ateş …
Kadit Asef Bey
“Asef Bey, yirmi dört saat sonra idam edileceksiniz. Son arzunuz olarak hayat hikâyenizi anlatmak istediğinizi belirtmişsiniz. Sizi dinliyoruz.”
“Ben Asef Gasil. Sabık genel cerrahım, buraya gelene kadar da başarıyla görevimi idame ettirdim. Ufak bir ilçede orta hâlli bir ailenin oğlu olarak doğdum. Doktor olmaya, ölüm meselesini bir takıntı hâline getirdikten sonra karar verdim.