Özlem ile ölüm; İki karındaş hece Hayat bir bahr-i sefid, hayat çöl ve bir çile! Elbet sızılarımız çıkar birgün ayyuka. İntizam üzre atmaz her kalp …
İki Ölü Bir Deli
Yeni çırak Ali işe başlayalı ancak bir hafta kadar olmuştu. Bizim patron Murat abi ise kafayı işe aldığı bu çocukla daha ilk haftadan bozmuş ve …
Çifte Kırma
Gök kubbe bütün ağırlığıyla bastırmış kaybolan ve kaybolacak dakikalar için telaşları da beraberinde getirerek derin nefesleri gerektirmeye başlamıştı. Gündüz ateşte kavrulmuş tarlalar ay ışığı altında dinleniyordu. Kavaklar her zamanki ıslığını tutturmuş, dallarını göğe uzatıyordu. Namazının son rekâtını kılıp kavaklara özenir gibi ellerini yaşama tutunurcasına göğe kaldırdı. İçeriden en küçüğün ağlayışını duyuyor her bağırışında karnı sıkışıyordu. Geçenlerde muhtara demişti, “Gel gidelim Tilki İsmet’in arabasıyla, gösterelim şu çocuğu bir hekime.”
Kurnalıbayır
Gerekmedikçe konuşmazdı dedem. Bilhassa babaannemin vefatından sonra varlığı şöyle dursun, diliyle dahi olsa kimseye yük olmak istemezdi. Küçükken ayrı şehirlerde olduğumuzdan ancak yaz tatillerinde görüşebilirdik büyüklerimizle. Dedemlere gitmeyi o zamanlar pek sevmezdim. Uçsuz bucaksız çorak topraklar ve yaz kış fark etmeksizin inatçı bir rüzgârdan başka bir şey olmazdı köyde.