Özet: Evde neredeyse iki yıldır kırılmamış bir poşet kayısı çekirdeği var.

Dünyada kırılması gereken birçok şey kırılmadı. Çocukken kolum kırılmadı, kara sevdaya düşüp kalbim kırılmadı –Ya da kırıldı benim fark etmem uzun sürdü- ama daha önemlisi içimizdeki insan sevgisi de kırılmadı…

Yine de kırılması gereken şeyler var. Az önce mutfakta gördüğüm ve beni bu yazıyı yazmaya mecbur bırakan şey… Kapının arkasındaki askıda duran bir poşet kayısı çekirdeği… kırılması gerekirken mutfağın bir parçası olmuş. Bizim evin mutfağına girseniz göreceğiniz en son şey olur. Ama yıllarca siz birlikte yaşarken mutfağa girip çıkarken ayda bir ya da iki kere orada olduğunu gördüğünüzde bir eşya oluyor. Kırmaya niyetlendiğimizde alt komşu Fadime Abla ikinci çekiç darbesinde kapıyı çalıyor. Ceviz kıracağı işe yaramıyor çünkü inanılmaz sert. Bu kayısı çekirdekleri bir haftalık diye gelip bir ay iki ay kalan misafir gibi bir şey oldu bizim için. Gitse buruk mutluluk yaşarız, gitmese “gitse mi artık deriz.”

Mutfak çok ilginç bir mekân. Doksan, yüz, hadi yüz elli, iki yüz metrekarelik minik evrenimiz orada bir kırılma yaşıyor. Evet, odam dağınık ama mutfak daha da dağınık. Uzaktan baktığımda mutfak derli toplu. Rica ederim her yeri dolap olan bir odam olsaydı ben dünyanın en tertipli düzenli adamı olurdum. Bu yüzden işte birinin evine gittiğimizde mutfakta bardak bulmak bile bir “iş, uğraş” oluyor. Sonra ev sahibi geliyor, içimizden “Lan bunun içinde bardak ne gezer” deyip es geçtiğimiz dolabın kapağını açıyor… yüzlerce, bazıları hiç kullanılmamış bazıları bulaşık makinesinin gazabına uğramış çizikli mizikli bardaklar parlıyor. Bunu hepimiz yaşadık. Çünkü mutfak dediğimiz yer ocağın yandığı davlumbazın harıltısına alışıp yokmuş gibi davrandığımız bir yer değil… Orada dolapların üstünde unutulan tencerenin hüznü var. Geçen hafta takımından birini kaybeden tabağın yalnızlığı var. Bir de babaların annelerin geceleri buzdolabı vızırtısı eşliğinde çok derin konuşmaları var. Kimilerini aralıktan duydum kimilerini de duymak istemedim.  

Ama kabul etmem gerekiyor ki eşyaların bilinci olsa o kayısı çekirdeklerine neyin nerede olduğunu ve ben yokken neler konuşulduğunu kesin sorardım.

Bazen biriktirdiğimiz şeyler dışarı taşıyor. Çoğunu dolaplara tıksak da bazıları askıda asılı kalırken her göz göze geldiğimizde bize yapmamız gereken ama asla vakit ayıramadığımız şeyler olduğunu söylüyor.

Dışarıya karşı çok mükemmeliz. Her şeyimiz var. Karşında iki biraya tüm hayatını anlatan biri düşmüş. Sen de travmalardan, ancak içinde olduğunda komik olan olayları dinlemekten çok sıkıldığın için lafını kesip diyorsun ki “Benim de mutfağımda kırılmayı bekleyen kayısı çekirdekleri var.” Biliyorum. Alt metin okumakta uzman olmaya gerek yok. Ama biz saf gerçeklere dönelim… Dürüst olmak, samimi şeyler söylemek gerek…

En iyi okullardan mezunuz, en çok parayı biz kazanıyoruz. En çok ya en çok biziz. Entel şeyler sizin olsun. Kabul, bizim kırılmamış kayısı çekirdeklerimiz var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir