Saz Yolu üslubunun yaratıcısı olarak bilinen Şah Kulu 16.yüzyılda yaşamış ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde saray nakkaşhanesinin başındaki sernakkaştır. Resmi kayıtlarda Bağdatlı olduğu belirtilmektedir. Resim ve nakış eğitimini Tebriz’de Aga Mirek’ten almış ve yeteneğini geliştirmiştir. Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan bir belgede, Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’e karşı kazandığı zaferin ardından Tebriz’den Amasya’ya oradan da İstanbul’a sürgün edilen sanatkârlar arasında Şahkulu’nun da adı geçmektedir (BA, D.BŞM.,2003, s. 648-663). Kanuni Sultan Süleyman döneminden günümüze ulaşan Ehl-i Hiref Mevacib Tef-tiş Defteri’nde yer alan 1 Muharrem 927 ( 12 Aralık 1520) tarihli kayda göre, Şah Kulu’nun hassa harcından günlük 22 akçe ile maaş aldığı, 952’de ( 1545) günlük 25 akçe ile Cemaat-i Rum nakkaşlarının sernakkaşı (serbölük) olduğu, vefat ettiği tarihe kadar bu görevine devam ettiği anlaşılmaktadır (Derman & Duran, 2010, s. 283-284).
Osmanlı sarayında 42 yıl hizmet etmiş olan Şah Kulu, bu sürede birçok eser ortaya koymuştur. Belgelerden bu eserler karşılığında Kanunî Sultan Süleyman’ın pek çok ihsan ve iltifatına mahzar olduğunu ve sultandan aldığı in’âmların cüz’î bir kısmı öğrenilebilmekteyiz.
Osmanlı saray nakkaşhânesine mensup sanatkârlar XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı süsleme sanatını zirveye taşımış, eşsiz bir motif ve üslûp birliği oluşturmuşlardır. Kanûnî Sultan Süleyman’ın saltanat yıllarında saray nakkaşhânesinin sernakkaşı olan Şah Kulu’nun hatâyî grubu motiflere iri, kıvrımlı hançerî yaprakları kattığı görülür. Motiflerin yoğun ve birbiri içine geçmiş halde görülmesi bu üslûbun en önemli özelliklerindendir.
Bu üslupta yapılmış resimlerin ilk örneklerini 14. yüzyıldan itibaren İran’da İlhanlı, Celayirli, Timurlu ve Türkmen sanatçılar tarafından siyah mürekkep ve fırça ile yapılmış eserlerde görmekteyiz. Ancak Şah Kulu 16. yüzyılda Osmanlı Saray nakkâşhanesinde bu üslubu yeniden yorumlamış ve yetiştirdiği öğrencilerce de devam ettirilmiş olup tezhip, çini, kalem işi, kitap kapları, kumaş ve halı sanatlarında uygulama alanı bulmuştur. 18. yüzyıl Osmanlı kaynaklarında saz yazmak adını alan bu çalışma tarzı, Osmanlı nakkaşhanesinin müzehhipleri ve ressamlarınca ayrı bir kol halinde çalışılmıştır (Mahir, 1987).
Osmanlı sarayında 1520-1556 yılları arasında faaliyet göstermiş olan Şah Kulu’ nu burada önemli kılan Klasik İslam Sanatında minyatür dışın Saz Yolu adını verdiğimiz üslubunun yaratıcısı olmasıdır. Şah Kulu’nun ilk olarak albüm resimlerinde uyguladığı bu üslup Osmanlı saray sanatını zirveye taşımıştır. Yaratmış olduğu eserler içinde imzalı olanlar ve imzasız olanlar olup üslup ve fırça özellikleri itibariyle kendisine atfedilen eserler bulunmaktadır.
‘Saz’ kelimesinin sazlık ya da bitkiyi ifade eden anlamda kullanıldığını biliyoruz. Bazı metinlerde de içinde aslan, ejder, maymun, Simurg ve çeşitli kuşların, türlü türlü vahşi yaratıkların dolaştığı çok sık orman anlamındadır (Caferoğlu, 1931). Saz, kelime anlamı üslup ya da tarz olan ‘yol’ kelimesiyle birleştirilerek üsluba çekilmiş ya da stilize edilmiş pek çok bitkisel hayvansal motifin renksiz kâğıda mürekkep ile uygulanmasıyla oluşturulur. Gerçek ya da hayali (peri, ejderha, simurg) pek çok motif fırçanın ustalıkla kullanılmasıyla kâğıtta hareket kazanır. Fırça kullanımının ve çizginin önemli olduğu bezemede, iri kıvrak hatlarla hacim verilen figürlerde iç içe geçmişlik ve karışık olmayan bir dinamizm hâkimdir. Buradaki figürler birbiri içine geçmiş olarak mücadele halinde verilir; bu yoğunluk içerisinde boyama ve çizim tekniğiyle öne çıkarılmak istenen motif başarıyla vurgulanır. Bu üslupta esas olan iri seçilmiş figürlerin ve desenlerin tekrarı olmayacak şekilde verilmesi ve uygulamasındaki detaycılıktır; bu da fırça kullanımıyla mümkün olup özgün kompozisyonlar yaratılmasını sağlamıştır.
Saz üslûbunun önemli bir özelliği de bu motiflerin birbiriyle ilişki halinde tasarlanmış desenlerden meydana gelmiş olması ve desende tekrarlama olmayışıdır. Orman dünyasını andıran tasarımlarda yaprak ve çiçek motifleriyle hayvan motifleri bir arada kullanılarak zengin bir tasvir gücü ortaya çıkarılmıştır. Sanatkâr, geniş alanı dolduran kompozisyonun çiziminde, kıvrak fırçasını ve güçlü desen bilgisini kullanmakta özgürdür. Şah Kulu’nun düzenlemelerindeyse motiflerin yoğun ve birbiri içine geçmiş halde görülmesi bu üslûbun en önemli özelliklerinden biridir. Bu yoğun desen içinde ortaya çıkarılmak istenen motif, farklı boyama tekniğiyle belirginleştirilir. Eserlerde çok az görülen hafif renk ile aharlı kâğıt üzerine sadece altın ve is mürekkebi kullanılarak yapılmış hareketli desenlerde görülmektedir.
Mürekkep kalem ile doğanın betimlenmesini İslam sanatında 16. yüzyıldan önce de elbette görürüz. Özellikle 13. yüzyılda Moğollardan İran’a taşınan resim geleneğinde, fırça konturlarının esas alındığını ve güçlü doğa betimlerinin varlığını görürüz. Yine Mehmet Siyah Kalem’e atfedilen eserlerde siyah mürekkep boya ile yapılmış doğa ve hayvan tasvirleri bulunur (Çağman1979). Simurg ve ejder gibi birbiriyle mücadele halinde verilmiş bu doğa tasvirlerinde güçlü bir fırça hâkimiyeti söz konusudur. Bu eserlerde görülen konular saz yolu ile yakınlık gösterse de bezeme anlayışı bakımından oldukça farklıdır. Şah Kulu’nun bu üslubun yaratıcısı olarak anılmasının nedeniyse doğayı yepyeni bir anlayışla ele alması ve yarattığı imza niteliğindeki figürleridir.
Saz üslubunda kullanılan bitkisel desenler, sanatçının güçlü doğa gözlemi sonucunda stilize ettiği yaprak ve çeşitli çiçekler olup hatâyi, penç, goncagül adını verdiğimiz bezeme motiflerini meydana getirmiştir. Bunların yanında hayvansal figür olarak en çok karşılaştığımız motifler ise doğada bulunan gerçek hayvanların yanı sıra ejderha, simurg, ki’lin gibi hayali hayvanlardır. Yine bunların yanında Şah Kulu ile bütünleşmiş peri figürleri de oldukça sık kullanılır. Yaprak, saz üslubun en karakteristik motifidir. Kompozisyonlarda küçük ya da iri olarak, özellikle orta damar ve ana çizgileri yaprağın hareketini vurgulamak amacıyla daha belirgin çizilir. Bezemede dilimli, parçalı, ortadan katlı ve kıvrımlı olarak çizilir. Uzun ve genelde sivri uçlu olan yapraklar Şah Kulu’nun kompozisyonlarında kimi zaman ana tema olarak seçilirken bazen de tamamlayıcı unsur olarak kullanılmıştır (Atila, 2003).
Buradaki kompozisyonda ağzını açmış ve mücadele halinde, yaprak üzerinde yürür şekilde verilmiş benekli bir ejder betimi görülür. Kompozisyonun altında ise saz yolu üslubunun en karakteristik motifi olan yaprak yer alır. Yapraklar kompozisyonun altında uç kısımlarından dönüş yaparak ejder kıvrımlı vücudu ile aynı dinamizme sahip olarak betimlenmiştir. Orta damar ve ana çizgileri belirgin olarak verilmiştir. Yapraklar dilimli ve uçları sivridir. Ejderin kuyruğuna doğru orta damardan dönüş yaparak kompozisyondaki hareketi arttırmışlardır ve yine sağ altta birbiri üstüne gelmiş halde verilmişlerdir. Ancak burada oluşturulan desen karmaşık olmayıp dengeli bir küme şeklindedir. Renklendirme yapılmamış kâğıda is mürekkebiyle çizilen bu motiflere hacim ve hareket kazandırmada sanatçının fırçası oldukça önemlidir.
Hatai, doğadaki muhtelif çiçeklerin dikine kesitinin, anatomik çizgilerinin üsluplaştırılmasıyla ortaya çıkan şekildir. Bu kompozisyonda sağa sola ve aşağı yöne kıvrım yapan dilimli yapraklarla beraber kullanılan hatai motifinin kenar çizgileri kalın çekilmiş ve renklendirmeyle belirgin hale getirilmiştir. Hatainin sol yarısı yaprağın altında saklanmış olup yaprakla hatai motifi kuyruk kısmında bütün oluşturacak şekilde verilmiştir. Yine kıvrım yapan yaprakların arasında ve arkasında saklanmış pençler kompozisyona çeşitlilik katmıştır. Şah Kulu’nun eserlerinde çoğu zaman büyükten küçüğe doğru istiflenerek bir dal oluşturan çiçek demetleri karşımıza çıkar. (Atila, 2003)
Sıraltı tekniğinde XVI. yüzyılda İznik’te üretildiği düşünülen bu çini saz yolu üslubunda bezenmiştir. Beyaz zemin üzerine kobalt mavisi renk ile hatayi, penç, goncagül gibi üsluplaştırılmış çiçek bezemeleri ile sağ altta betimlenmiş kuş figürleri yer alır. Yer yer de kıvrım yapan yapraklar kompozisyona hareket katmıştır. Kompozisyonda kullanılan tüm motifler krem zemin üzerine dengeli halde, doluluk-boşluk kaygısı gözetilerek dağıtılmıştır. Burada görülen penç motifi de herhangi bir çiçeğin üsluplaştırılırken kuş bakışı görüntüsünün ele alınmasıyla oluşturulur. Goncagül ise olgunlaşmamış çiçeğin boyutuna kesitinin üsluplaştırılmasıdır. Böyle bir kompozisyonun ortaya çıkmasında güçlü bir doğa gözleminin önemi yadsınamaz.
Bu eserde irice betimlenmiş hatai üzerine konumlandırılmış bir kuş figürü ve doğadan üsluplaştırılmış pek çok motif yer alır. Hatai çiçeğinin kenar çizgileri kalın çekilerek belirgin hale gelmesi sağlanmıştır. Aynı şekilde kuşun kanat ve kafa kısmında kalın çekilmiş hatla belirginlik kazandığını görürüz. Diğer elemanlarda ise daha ince hat kullanılarak gözle seçilecek halde fakat bir bütün olarak konumlandırıldıklarını görürüz. Kompozisyonun her yerine dağılmış goncagül, penç tasvirleri sahneye zenginlik katar.
Ejder, İslam sanatında özellikle İran’da Moğollarda ve Uzak Doğu sanatında sıkça tasviri yapılan çeşitli sembolik anlamları olan efsanevi bir hayvandır. Yılan gibi pullu gövdeye sahip, ayaklı bazen de ayaksız kanatlı ya da kanatsız olarak betimlenebilen ejder motifinin saz üslubunda en çok betimlenen hayvanlardandır. Şah Kulu’na atfedilen bu eserde ejder nerdeyse kompozisyonun tümüne hâkimdir. Dört bacaklı kanatlı ve ağzı açık halde betimlenmiştir. Karşısında yer alan diğer bir ejderle yaptığı mücadele sahneye hareket katmıştır. Kompozisyona hâkim ejderin vurgulanmak adına kalın hatla belirginleştirilmiş gövdesi aynı zamanda hacim kazanmıştır. Yine orta hattı kalın çekilmiş yapraklar sağa sola kıvrım yaparak ejderin gövdesi ile bütünlük oluşturur.
Kızgın yüz ifadelerini okuyabildiğimiz eserde ejderlerin boynuzları, dişleri ve çeneleri oldukça detaylı resmedilmiştir. Zarif biçimde kıvrılan yapraklara ejderin gövdesin de eşlik etmesiyle masalsı bir kompozisyon oluşturulmuştur.
Kompozisyonun merkezinde ağzı açık halde bulunan ejderi kıvrım yapan yaprak demetleri süslemektedir. Ejderin boynu daldan çıkmaktadır ve yaprağı ısırırken betimlenmiştir. Ejderin çenesi ustalıkla betimlenmiştir. Yine koyu hatla belirginleştirilmiş bitki sapı bütün sahnede dolanıp yine kendini sarmaktadır. Ejderhanın ısırdığı yaprak ise sağ üstte orta damardan kıvrılır yaprak kümesi oluşturur, bununla bütünleşen başka yaprak dilimleri de kıvrılarak tekrar açılır. En sağda kıvrım yapan yaprakta ise goncagül gibi çeşitli çiçek tasvirleri yer alır.
İslam tasvir sanatında sıkça karşımıza çıkan peri saz yolu üslubunda sıkça resmedilen hayali figürler arasındadır. Buradaki betimde peri üzeri oldukça detaylı işlenmiş entari giymektedir. Uçar halde betimlenmiş peri figürünün dinamizmini belinden sarkan kurdeleden anlamaktayız. Elinde ise bir sürahi ve kadeh tutmaktadır. Kadeh ikonografisi ise İslâm sanatında sıkça karşılaştığımız konulardandır. Uygur tipini andıran peri çekik gözlü ve saçları her iki yanda toplanmış, güzel yüzlüdür. Elbisesinde yer yer goncagül betimleri yer alır. Kanatlarındaki keskin fırça çizgileri ve yine bu çizgilerle oluşturulmuş hacim önemlidir.
Dizleri üzerinde oturur pozisyonda oldukça ayrıntılı betimlenmiş peri figürü bir sürahi ve fincan tutmaktadır. Peri dar kollu entari ve üzerinde etekleri volanlı kısa kollu kaftan giymektedir. Kıyafetinin üzerinde gözle seçilemeyecek derecede ince hatlar işlenmiştir. Gövdesinde bağlı bulunan altın rengi kuşağın çerçeveden dışarı taşacak şekilde uçması sahneye hareket katmıştır. Perinin belindeki kuşakta yine altın renkli iki adet goncagül tasviri yer alır, elbisesi ise boş yer kalmayacak şekilde çiçeklerle bezenmiştir. Perinin vücudunun, kanatlarının ve şapkasının betimlenişinde ustalıkla kullanılmış fırça sayesinde çizgi ve gölgelendirmeyle inanılmaz bir hacim ve gerçeklik yaratılmıştır.
Beyaz zemin üzerine kobalt mavisi boyayla bezenmiş bu eserde, merkezde avını yakalamak üzere bir kuş betimlenmiştir. Kuşu çevreleyen orta bağdan kıvrım yapmış çeşitli yapraklar görülmektedir. Sol köşede ise bir goncagül yer alır. Tabağın etrafını ise yine pençler, goncagüller ve laleler süsler.
Burada yer alan çini panoda hatayi çiçeklerinin ve hançeri yaprakların aralarında kuş motifleriyle, kompozisyonun alt kısmında bulunan orman yaşamından iki hayvan yer almaktadır. Hatayi, goncagül ve çeşitli yaprakların oluşturduğu kompozisyonda hayvanlar söz konusu motiflerle bütünlük oluşturmaktadır. Saz yolu üslubunun en önemli özelliği de her bir motifin diğerinden ayrı olarak değil bir bütününde ilişki halinde verilmesidir. Burada da birbiriyle etkileşimli her bir motif diğerini içinden zarif kıvrımlar yaparak geçer ya da birbirine değer halde verilmiştir.
Havva Nur Yazıcı
Kaynakça:
Atila, O. (2003), “Şah Kulu’nun Motif ve Desen Üslubu”, (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi, İstanbul
Birol, İ.A.& Derman, Ç. (2001), “Türk Teyzini Sanatlarında Motifler”, 3 baskı, Kubbealty Neşriyatı, İstanbul
Çağman, F. & Tanındı, Z. (1979), “Topkapı Sarayı Müzesi İslam Minyatürleri ” Tercüman Sanat ve Kültür Yayınları 1, Ali Rıza Başkan Güzel Sanatlar Matbaası A. Ş., İstanbul
Demiriz, Y. (1986). “Osmanlı Kitap Sanatında Natüralist Üslupta Çiçekler” Aca Matbaacılık Tesisleri, İstanbul
Derman, Ç. & Duran, F. (2010), “Şahkulu”, TDV İslâm Araştırmaları Merkezi, İslam Ansiklopedisi, ss. 283-284
Ertürk, Z. (2014), “Türk Çini Sanatında Saz Yolu Ekolü” (Yüksek Lisans Tezi) Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, İstanbul
Garagaşov, V. (2006), “ Tezhip Sanatında Saz Yolu”( Yüksek Lisans Tezi), Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul
Keskiner, C. (2002), “ Türk Süsleme Sanatında Stilize Çiçekler Hatai ”, 2 baskı, Kültür Bakanlığı yay., Ankara
Mahir, B. (1987), “Osmanlı Sanatında Saz Üslubundan Anlaşılan”, Topkapı Sarayı Müzesi Yıllık 2, 123-140, yayınlayan Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü, İstanbul
Mahir, B. (1986), “Saray Nakkaşhanesinin Ünlü Ressamı Şah Kulu ve Eserleri” , Topkapı Sarayı Müzesi, Yıllık 1, 113-130, yayınlayan Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü, İstanbul.
Çok aydınlatıcı, değerli bir paylaşım teşekkür ederim.