‘’Her kim onun gözlerine bakar ise taşa dönüşür.’’
Mitolojiyle ilgilenen, akademik olarak mitoloji ile ilgili ders almış herkes ve belki de sadece Yerebatan Sarnıcı’nın derinliklerine bir rehber eşliğinde inmiş insanlar, Medusa efsanesini bilir. Yılan saçlı, dehşet verici gözlerine bakanın sonsuza kadar taşa dönüştüğü, o efsanevi canavar. Fakat bir canavarı canavar yapan nedir? Herhangi bir karakterin iç yüzünü bilmeden ona kötü diyebilir miyiz? Bir başkası için kötü olan bizim için de öyle midir?
Efsaneyi az çok hepimiz biliyoruz fakat yazımın daha net anlaşılması ve hafızamızın tazelenmesi açısından tekrar anlatayım. Olimpos tanrılarının yeri, göğü, denizleri ve geri kalan her şeyi bölüştüğü zamanlarda başlıyor hikâyemiz. Tanrıların aksine, yeryüzünde yaşayan fanilerin, yani insanların arasında Medusa adında güzelliğiyle tanrıçalara kafa tutacak, altın sarısı saçları güneş gibi parlayan, genç bir kız yaşarmış. Güzelliğiyle sadece ölümlülerin değil tanrıların da dikkatini çekermiş. Burada hatırlatmakta fayda var ki Pagan dinlerinde tanrılar, insan suretinde ve insani zaaflara sahip varlıklardır. Üzüntü, şehvet, öfke, yalnızlık ve tabii ki kıskançlık duyarlar. Hikâyemizin kahramanına dönecek olursak kendisi bir Athena rahibesidir. Bilgelik ve savaş tanrıçası yüce Athena’ya adanmış bir tapınakta yaşayan Medusa, Denizlerin tanrısı Posedion’un ilgisini çeker. Kendi kudretlerinden gözleri kör olan ve her şeyin sahibi olmaya alışmış tanrılar, istediklerini öyle veya böyle alırlar. Posedion, zavallı Medusa’ya isteği dışında sahip olur. Bunun üzerine Medusa, Athena’ya dua eder ve ona sığınır. Mitin çift anlam oluşturabilecek kısmı bundan sonrasıdır. Tapınağında yaşanan bu olayın üzerine tanrıça Athena güya, öyle sinirlenir ve tapınağının kirletilmesinden dolayı öyle aşağılanmış hisseder ki Medusa’yı sivri dişli, yılan saçlı, gözleri baktığı herkesi taşa çeviren bir canavara dönüştürür.
Burada Yunan mitolojisi hakkında fikir sahibi olan herkesin aklına gelebilecek basit bir soru karşımıza çıkıyor. Tanrıça Athena’nın kendine sığınmış zavallı bir ölümlüyü neden cezalandırıp, bir canavara çevirdiği. Fakat bilgeliğin temsili olan bir tanrıçanın asıl amacını iyice düşünmeden anlayamayabiliriz. Bu soru üzerine kafa yoran herkesin aklına aynı fikir gelir. Ya Athena’nın ‘’laneti’’ bir ceza değil de bir hediyeyse?
Açıklamak gerekirse; bilgelik ve savaş tanrıçası olan Athena, ki kendisi tanrıça Artemis ile birlikte Yunan mitolojisindeki en büyük feminist tanrıça ikonlarından biridir, Medusa’ya yardım etmiştir. Bir canavar olmak ya lanet değilse, ya bir kadının kendini korumasının tek yoluysa? Yenilmez bir yaratığa dönüştürülmüş olan Medusa, kadınlara zarar vermez, laneti sadece erkeklere işler, saklandığı mağaraya kadınlar giremez. Bu yönden baktığımızda Tanrıça Athena, Medusa’ya kendini savunma gücü bahşetmiştir. Bir daha hiçbir erkek tarafından kullanılmama, yeri geldiğinde onları taşa çevirip yok etme, korkulur olma gücü. Bir canavar diye adlandırdığımız bu kadın figürü, asla ezilmemek, güçlü olmak ve sahip olduğu güç dolayısıyla toplumundan dışlanmak için gereken her özelliğe sahiptir. Güzelliği yüzünden tecavüze uğrayan bu karakter, çirkinliği yüzünden ise korkulan bir özne hâline gelmiştir. Kesin bir şekilde diyebiliriz ki her ne kadar kendisi bir canavar olarak görülse de insanların ondan korkma sebebi çirkinliği değil, sahip olduğu güçtür.
Yılan sembolü üzerinde durduğumuzda, yılanın neredeyse bütün antik kültürlerde ruhu, yeniden doğuşu, aydınlanmayı ve dönüşümü sembolize ettiğini görmekteyiz. İbrahimik dinlerin şeytanlaştırdığı bu figür eski kültürlerde daha nötr bir semboldür ve bir insanın benliğinin sonsuz değişimini sembolize eder. Medusa’nın yeniden yaratılmasında yılan gibi güçlü bir sembolün kullanılması tesadüf değildir. Asırlardır korkulan fakat bir o kadar da merak uyandıran bu hayvan, Medusa efsanesinde ‘’küllerinden doğmayı’’ ifade etmektedir. Düşmanlarına korku salarken bir yandan da biçimsel ve ruhsal değişimini temsil eden yılan aynı zamanda tıp alanında ‘’iyileştiriciliğin’’ sembolüdür.
Feminist bakış açısından bakarsak bir kadından korkulmasının nedeni, ona zarar verilemeyecek olmasından ve bir erkekle eşit olabilme ihtimalinden kaynaklanır. Bir kadından nefret edilmesinin nedeni erkek özne ile eşit olması veya ondan üstün olmasıdır belki. İçinde yaşadığımız toplumda korkulan güçlü kadınlar kötülenir, toplumun onlardan nefret etmesi için uğraşılır.
Öykünün farklı varyasyonlarını göz önüne alırsak yıllardır süregelen temayı görmek mümkün: Athena’nın mabedini kirletmesi üzerine Medusa’nın cezalandırılması, bir nevi kadının kadını kıskanması. Tanrıların kıskançlığı Yunan mitlerinde önemli bir temadır. Örneğin Athena yeteneğini kıskandığı Arakne’yi bir örümceğe dönüştürür fakat bakış açımızı değiştirme cesaretinde bulunursak Yunanlılar için bilgelik ve savaşı temsil eden Athena kadar güçlü bir karakterin Medusa’ya bahşettiği bir hediye gözümüze çarpar. Güzellik, çağlardır insan ırkı tarafından bir güç olarak görülmüştür fakat Medusa’nın hikâyesinde güzelliğin kadınlar için aslında ne kadar büyük bir yük olduğunu görmekteyiz. İşte tam olarak burada, zıtlık içerisinde olan bu durumda, güzeller güzeli Medusa’nın lanetli bir canavara dönüşmesine şahit oluyoruz. Zayıf olarak tanımlanabilecek bir karakterin güç kazanmasına, yenilmez bir kadının canavar yerine konulmasına, avken avcı olma sürecine tanıklık ediyoruz. Athena, Medusa’nın kırılgan güzelliğini alarak ona erkeklere karşı kullanacağı bir güç vermiş ve bu güç erkekler tarafından kötücül algılanmıştır.
Güçlü kadınlardan korkarız. Onlarla alay eder, onları kötü karakter ilan ederiz çünkü onları yenemeyiz. Medusa’nın hikâyesi korktuğumuz, bize meydan okuyan ve belki de bizden üstün olan tüm kadınların nasıl bir bir kötü ilan edildiğiyle ilgilidir. Kötülük görecelidir.
Yazımı korkulan, dışlanan, canavar ilan edilen tüm kadınlara adıyorum. Gücümüzü birbirimizden almamız, birbirimizin gücü olmamız dileğiyle…
Kapak İllüstrasyonu: “Head of Medusa”, Anonim , 16. yy.
Bu miti “Athena’nın güzelliği ile tanrıların gözükü çelen, onları baştan çıkartan Medusa’yı kıskanması ve ona kızarak onu lanetlemesi” olarak okumak pek ala mümkün.
Hatta bu okuma sizinkine göre daha sade daha az dolambaçlı olacaktır.
Bahsettiğiniz okuma yüzyıllardır zaten yapılıyor, benim bu makaleyi yazma amacım farklı bir açıdan ele almaktı. Yoksa ilk başta bu konu hakkında herhangi bir yazı yazmaya gerek duymazdım. Okurken bildiklerinizi değil de bilmediklerinizi düşünerek, önyargılarınızı kenara bırakarak okumanızı tavsiye ederim. Bu bir mitoloji makalesi değil bir feminizm incelemesi. Ayrıca sade ve dolambaçsız yazı her zaman daha iyi demek değildir, yoksa hepimiz buzdolabı kullanma kılavuzu okurduk. İyi günler.