Yaratılış hikâyeleri, Büyük Patlama, Uranos ve Gaia’nın evliliği, adına ne demek isterseniz deyin, evrenin nasıl oluştuğuna inanıyorsanız inanın, hangi dini inancı benimsemiş olursanız olun, yüksek ihtimalle kuşların umurunda değilsiniz. Ne oldu, şaşırdınız mı? İnsanlığın en büyük paradokslarıyla başlayan bir paragraftan, daha ağır ve oturaklı cümleler beklediğinize eminim fakat üzgünüm. Hayattaki her beklentinizin gerçekleşmesi konusunda inatçı bir tavır takınıyorsanız şayet size bir öneri; uçmayı deneyin. Haddinizi bilmeyi öğreneceksiniz.
Dünyada bir yolcu olarak geçirdiğiniz zaman dilimi ne kadardır bilemem ama hayatınız boyunca kaç tane kuş görmüşsünüzdür? Kafese kapatarak, onurunuza ihanet etme durumu haricinde, kaç kuşa sahip olmuşsunuzdur? Yahut şöyle sorayım; bir kuşa sahip olunabilir mi? Ornitologlar, yani kuşbilimciler, dünya üzerinde on sekiz bin kuş türü olduğunu iddia ediyorlar. Binlerce yıllık evrimin sonucu, yaşayan yahut nesli tükenmiş on sekiz bin tür size ne hissettiriyor? “Göklerin Hâkimleri” şeklinde klişe betimlemelere düşmeyelim, ne dersiniz? Bana ne hissettirdiğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Düşünün hadi, binlerce yıllık insanlık tarihi, bitmeyen savaşlar, soykırımlar, cinayetler ve katliamlar, tüm bu yaşananları gökyüzünden izleme şansına/şanssızlığına sahip olduğunuzu düşünün. “Bunların derdi ne?” diye düşünmez miydiniz? Kim bilir bizimle ne kadar dalga geçmişlerdir. Ne için savaştığımızı hiçbir zaman anlamadıklarına da eminim. Bir avuçluk toprak üzerinde hüküm sürmeye çalışan aptallar ordusu olmuşuzdur gözlerinde. Cehaletimize gülmüşlerdir.
Kuşlar sanılanın aksine zeki hayvanlardır. İnsanlık, gözlerine teknoloji perdesi inene kadar bunun farkındaydı. Kuşlardan çekinir, bilgeliklerine güvenirlerdi. Zaman zaman onları totem olarak kullanmaları bir yana, onları tanrılaştırdılar. Kuşlar, Hititler ve Romalılar tarafından fal aracı olarak kullanılmış, karar merci olarak görev yapmışlardır. Oionoskopia yahut bilinen adıyla “kuş falı” Antikçağ ’da, özellikle Yunan tarihi için önemli bir inanıştır. Kâhinler, kehanetlerde bulunmak adına, tanrıların kuşları olduğuna inandıkları hayvanların davranışlarını, uçuş ve yemek şekillerini incelerler. Tanrıların babası, Gök Tanrısı Zeus’un kuşu olan kartal; Şiir ve Ateş Tanrısı Apollon’un kuşu olduğuna inanılan atmaca ve İlham-Barış Tanrıçası Athena’nın kuşu olan baykuşun hareketlerini inceleyen kâhinler, farklı kehanetlerde bulunurlardı. Pasifik Okyanusu çevresinde yer alan yerlilerin inanışlarına göre ise ölen kişiye öbür dünyaya yapacağı yolculukta kuşlar eşlik ederdi. Kuş sınıfına ucundan kıyısından giriş yapan tavuk, Türklerde egemenlik göstergesiydi. Bu inanışın etkisi Türklerin 12 Hayvanlı Takvim’inde dahi yer alırdı. Aynı şekilde Türkler ne zaman bir ev yapsalar, gelip eve yerleştiğini düşündükleri tanrı için bir horoz kurban ederlerdi. Romalı askerler savaşa giderken yanlarında bir civciv götürür ve zor zamanlarında onun gücünden medet umarlardı. Çağlar boyunca bu denli saygı gören kuşlar, semavî dinler ve mitolojik inanışlar söz konusu olduğunda ise değerlerini kat be kat yükseltmişlerdir. Yunan mitolojisinde tanrılar ve onlara atfedilen kuşlardan bahsetmiştik. Bu konuya ilişkin birkaç örnek daha verelim:
Kartal: Mısır ve İran kültürlerinde Güneş Tanrısı bir kartal olarak betimlenmiştir. Aynı zamanda şans sembolü olarak görülüp, Zeus’a kurban edilmişlerdir. Bu sebeple bazı durumlarda Zeus’un simgesi olarak da ortaya çıkarlar. Romalılar tarafından ise “Fırtına Taşıyıcıları” olarak adlandırılmışlardır. Yine Romalılar kartalı hükümdarın sembolü olarak görmüşlerdir. Ne zaman bir imparator ölse, yeniden doğuşunu halka duyurmak için gökyüzüne bir kartal salınır. Navaho Kızılderilileri için köylerin koruyucusu ve bilgeliğin sembolü olmuştur kartal. İskandinav mitolojisinde kartala dönüşebilen tanrılar vardır. Şamanizm de bu kartal hayranlığından nasibini almış, ilk şamanın bir kartal olduğuna inanırlar. Ayrıca Yakut Türkleri de kartallara tapar. Anlaşılacağı üzere çoğu kültürde kartallar kutsal sayılmaktadır.
Tavus Kuşu: Tanrıça Hera tavus kuşunu yanından ayırmaz ve bir canavarın oyulmuş gözlerini tavus kuşunun tüylerine serpiştirmiştir. Latin mitolojisinde ise Savaş Tanrısı Juno ile anılır. Yezidilik inancında Tanrı Azda tarafından var edilen ve görevi insanlığı yaratmak olan Melek Tavus betimlemesi vardır. Yezidi inancının en büyük meleğidir. Bu kuşa yönelik başka bir inanış ise Hint mitolojisinde bulunur. Beyaz Tavus Kuşu onlar için önemlidir. Ayrıca Mısır’da Güneş Tapınağı’nın bulunduğu şehir olan Heliopolis’in de simgesi tavus kuşudur. Hristiyan sanatına bakıldığında ise yüz yüze duran iki tavus kuşunun görüntüsü, hayat çeşmesinden içen, inanan ruhları temsil eder.
Şahin: Mısır mitolojisindeki Ra yer yer şahin başlı olarak resmedilmiştir. Yunan ve Roma mitolojisi ise bu kuşu hızı sebebiyle Apollo ve Merkür ile bağdaştırmıştır. Hintliler için ise cennetten gelen, iyileştirici güce sahip kuş olmuştur.
Atmaca: Güneşi simgeleyen Tanrı Horus gökyüzünde burçlar sayesinde görünür ve bir atmaca şeklindedir.
Kuğu: Müzik Tanrısı Apollo’ya atfedilen kuğu İskandinav mitolojisinde de kendine yer bulur. Büyük Tanrı Odin’in on üç kızının da kuğu şekline girebildiği söylenir. Bu güç ay ışığı ve beyazlığın saflığı ile de bağdaştırılır.
Bu kuşlardan herhangi birinin neye benzediğini bilmeyen var mıdır? Kendisini görme şansına erişemese dahi bir yerlerde fotoğrafını kesin görmüştür herkes. Hayranlıkla bakmış ve bir anlığına da olsa duraksamıştır. İşte bu mükemmel yaratıklar, insanlık tarihinin başından beri gönüllü koruyucular yahut günah keçileri olmuşlardır. Önünde kapanılan da boğazına bıçak dayanan da onlardırlar. Bu kuşların illaki görkemli kanatları olmasına gerek yoktur. Güvercinler de mitolojik kuşlardır tıpkı kargalar gibi. Bazen iyiyle bazen de kötüyle anılmıştır adları. Öyle ya, suç onların değildir, sonuçta kuşlar bazen iyi bazen de kötü yaratıklar değillerdir. Kötülük de iyilik de insanlar içindir. İnsan evladı yaratılan canlıların kendisi için var edilmediğini anlayana kadar, kuşlar gökyüzünden bizlere bakıp daha çok dalga geçeceklerdir.
Özdem Direkçi