Pandemi. Sadece üç heceli bir kelime değil mi? Söylemesi ne kadar da kolay. Kimileri ne anlama geldiğini dahi bilmiyor olabilir. Fakat anlamı öğrenildiği zaman ne kadar korkunç ve ürpertici bir hâle geldiğini, perdelerimizi aralayıp pencereden dışarı baktığımızda görebiliriz. Her gün haberlerde, bugün kaç kişi daha Covid-19’a yakalandı, kaç insan salgından dolayı hayatını kaybetti, hangi ülke ne durumda gibi gündemleri takip ediyoruz. Kimimiz önlemlerini almasına rağmen korkuyor, kimimizin ise umurunda bile değil. Kısaca insanoğlu bu. Ne yapacağı, neyi aklına takıp dert edeceği ya da neyin bir kulağından girip diğer kulağından çıkacağına akıl sır erdirmek çok zor.
İnsanoğlu olarak salgından bu kadar korktuğumuz hâlde dünyadaki en büyük salgının, biz olduğumuz gerçeğine neden inanmıyoruz? Bu fikir çoğu insana abes gelebilir. Belki de öyledir de ama bana göre değil.
Salgın boyunca televizyonlarda gördüğümüz tek şeyin insanlar olmadığını fark edenlerimiz olmuş olabilir. Bu güzel bir haber ki dünyada sadece insanoğlunun yaşadığı düşüncesine kapılmayanlar da var demektir. Gerçek de bu zaten. Yalnız değiliz ve doğa sadece bize ait değil. Bunun farkına vararak onlara karşı davranışlarımızı ve tutumlarımızı iyileştirmeliyiz.
Dünya genelinde bir sürü devletin önlem olarak uyguladığı sokağa çıkma yasaklarında birçok tuhaf kareye şahit olduk. Bize göre şaşırtıcı fakat doğaya göre normal görüntüler. Şili’nin başkenti Santiago’da, bir pumanın ara sokaklarda adeta volta atarcasına gezmesi, İngiltere Galler’de keçilerin bahçe duvarlarına tırmanmaları, Japonya’da boş bir metroda geyiğin yolculuk etmesi, Venedik kanallarına kuğuların ve yunusların yıllar sonra ilk defa geri dönmesi, Fas sahillerinde develerin plajlarda sıcağın ve okyanusun tadını çıkarması, Arjantin sahillerinde denizaslanlarının konaklaması, şehir sokaklarında kapibaraların ailecek yürüyüşlere çıkması, Paris’te bir alageyiğin etrafı tanımaya çalışırcasına şehirde gezmesi, İstanbul Ortaköy’de yunusların korkmadan çekinmeden kıyılara kadar yaklaşması gibi birçok örneğini görüyoruz. Bu örneklerin yanı sıra yasak olmayan günlerde, sahilde ayaklarıma kadar gelen kirpiler, sokaklarda kediler gibi koşuşturan gelinciklerden de bahsedebilirim. Bunların yanı sıra daha bir sürü örnek görebiliriz ve duyabiliriz. Resmen insanoğlu ve hayvanlar yer değiştirmişçesine gibi değil mi? Evet, tam olarak öyle. Bizler evlerimize gömüldük, doğanın tadını çıkarma sırası onlarda.
İnsanoğlu, durmadan arayış içinde ve uçsuz bucaksız keşfetme duygusuna kapılmış bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Yeni buluşlar, yeni keşifler, icatlar, zevkler… Ama bunları gerçekleştirirken yakıp yıktığımız, yok ettiğimiz noktaları göremiyoruz. En sonunda tehditlerle karşılaşınca da direkt kabuğumuza kapanıyoruz. Gerektiği kadar, saygı duyarak ve bilinçli bir şekilde bu dünyanın zenginliklerini kullanabilseydik sürekli göz ardı ettiğimiz bu sorunlarla yüzleşmek zorunda kalmayabilirdik
Doğanın bir parçası olduğumuzu unutmadan yaşamayı acilen hatırlayıp özümsememiz lazım. Yoksa, doğa istediği her şeyi er ya da geç almayı bilir. O yüzden: İnsanoğlu bir adım geri!
A. Çağatay Binen