Egon Schiele 12 Haziran 1890’da Avusturya’nın Tulln kentinde dünyaya geldi. Babası Avusturya Devlet Demiryolları’nın bir istasyonunda ustaydı ve trenler küçük Egon için çizimlerinin büyük bir çoğunluğunu oluşturuyordu. Babasını genç yaşta kaybeden Schiele’yi sanatçı olma konusunda ailesi destekledi ve 1906’da Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydını yaptırdı. Burada Gustav Klimt’e çalışmalarını gösterme şansını yakaladı. Kariyerinin başından sonuna kadar Klimt’i ustası olarak görmüş ve ona büyük saygı duymuştur. Daha sonra akademiden ayrılarak Neukunstgruppe’u (Yeni Sanat Grubu) kurmuştur.

Schiele ekspresyonizm ya da dışavurumculuk olarak adlandırılan sanat akımının Avusturyalı temsilcilerinden biridir. Ekspresyonizm 1890’larda natüralizm ve empresyonizm akımlarına karşı ortaya çıkmış bir modern sanat akımıdır. Dışavurumculuk sanatçının iç dünyasının, duygularının yani hayatı algılayışının sanatına yansımasıdır. Nesnel olan yerine öznele odaklanılır. Gerçek olan değil algılanan sanata yansıtılır. 

Egon Schiele dendiğinde akla ilk gelen eserler çıplak bedenler ve otoportrelerdir. Sanatçının, olanı farklı algıladığı her eserinden anlaşılır. Resmettiği insanların bedenleri olduğundan daha çirkin, yüzleri ise daha keskin ve serttir. Eserlerinde daha çok sulu boya ve kurşun kalem kullanmayı tercih eden Schiele’nin bazen bu iki tekniğe tebeşir karıştırdığı da bilinir. Pastel renkleri, özellikle yeşili, kahverengiyi ve turuncuyu neredeyse her resminde kullanmıştır. Sulu boya eserlerinde, renklerin belirgin olmasını istediğinden portrelerin etrafını beyaza boyamıştır. Genelde eskiz tarzında küçük boyutlarda çalışmıştır.  

Otoportreleriyle oldukça ünlü olan ve onun narsist tarafına dikkat çeken oto portrelerinden en bilindik olanı “Self-Portrait with Chinese Lantern Plant” ile ilk kez göz göze geldiğimizde kendinden emin bakışları bizi içine çeker ve bir nevi tehdit eder. Schiele’nin bakışları öylesine çekicidir ki arkadaki renkli fenerler daha sonradan göze çarpar. Schiele burada bizi yargılarmışçasına bakar. Belki de bu eseri inceleyenin önce Schiele’nin yüceliğini kabul etmesi gerektiğini anlatmaya çalışmıştır. Kendisinin peygamber olduğunu düşünen narsist bir ressam için bu yorumu yapmak çok da yanlış olmayabilir.

Egon Schiele, 1912, Oto portre/ Self-Portrait with Chinese Lantern Plant.

“Death and Girl” adlı eserinde siyah kıyafetlere bürünmüş bir adam ve onun kollarında teslim olmuş gibi görünen bir genç kız resmedilmiş. Bu resimde alışılagelmişin aksine kucaklayıcı bir şekilde tasvir edilmiş “ölüm” kızı rahatlatmaya, onu kanatları altına almaya çalışıyor. Kızın kollarının çok zayıf olması ve ölümü zar zor kavraması ise ölmeye henüz hazır olmadığını, yere sıkı sıkıya köklenmiş güçlü ayakları, kızın yaşama olan bağlılığını gösteriyor. Kızın yüzünde herhangi bir korku, endişe ya da keder görülmemesi, yalnızca incecik kolları ile ölümü kucaklaması, genç kızın kendi içindeki çatışmasını sembolize ediyor.

Bu tabloyla ilgili bir başka yorum da ölüm tasvirinin Schiele, genç kızın da Valerie Neuzil (Wally) olduğu yönündedir. Wally, Schiele’ye uzun süre modellik yapan, Schiele ile aralarında bir aşk olduğu düşünülen genç bir kadındır. Schiele, Edith ile evlenmeye karar verdikten sonra bu resmi yapması bu yorumu kuvvetlendiriyor. Bu bilgilerin ışığında, ölüm ve genç kız sıkı sıkıya sarılmış, aslında birbirlerine veda ediyor, ölüm kızın başını okşuyor ve ona gitme vaktinin geldiğini fısıldıyor denebilir. Genç kız, her ne kadar istemese de sevgilisinin kollarından yavaş yavaş ayrılıyor ve artık güçlü ayaklarıyla tek başına hayatta kalmaya devam etmesi gerekiyor. Bu perspektiften bakıldığında eser, ölümle birleşmeyi değil, aslında bir ayrılığı temsil ediyor. 

Egon Schiele, 1915, Ölüm ve Genç Kız/ Death and Girl.

Schiele’nin yine kendini resmettiği bir diğer eser “Hermit” (Keşişler) tablosu. Bu eser, Schiele’nin alışılagelmiş eskiz tarzı küçük resimlerinden boyut olarak ayrılır. Koyu tonların hâkim olduğu bu eserde Schiele ve bazı kaynaklara göre Gustav Klimt olduğu düşünülen iki beden, bir bütün olmuş gibi görülüyor. Schiele‘ye yaslanan beden Schiele için  belki bir baba, belki bir kurtarıcı, yani İsa figürünü temsil ediyor. Bu eseri “Keşişler” olarak adlandırması da eserin dinsel boyutuna işaret ediyor. Eserin karanlık bir teması olmasına rağmen arkada, belli belirsiz görülen kırmızı çiçekler zemin ve arka planı birbirinden ayırmasının yanı sıra umudu temsil ediyor. Bu tablonun en ilgi çekici özelliği ise Schiele’nin bu eseri üç kez imzalamış olması. Ressam, bu eserin üç Egon Schiele tarafından yapıldığını ya da bu eseri resmeden, bu resimdeki ve bu resimden etkilenen olarak üç tane Egon Schiele’nin varlığından bahsedebiliriz.

Egon Schiele, 1912, Keşişler/Hermits.

İspanyol gribi yüzünden henüz 28 yaşındayken ölen Egon Schiele’nin gençliğine rağmen oldukça başarılı bir ressam olduğunu söyleyebiliriz. Dışavurumcu üslubu ile eserleri günümüze kadar gelmeyi başaran Schiele, daha uzun yaşasaydı çığır açıcı başyapıtlara imza atabilirdi.

Şeyma YONAR

KAYNAKÇA

Gencer, D. (2015, Aralık 19). Narsist Dahi: Egon Schiele. Erişim Ağustos 16, 2020, from https://sanatkaravani.com/egon-schiele/. 

Kleiner, F. S. (2015). Gardner’s Art Through the Ages (15th ed.). Cengage Learning. 

Koba, Y. (12.04.2012). Ekspresyonizm ve Erotik Ruhun Kirli Dünyası: Egon Schiele.

http://www.paslanmazkalem.com/ekspresyonizim-ve-erotik-ruhun-kirli-dunyasi-egon-schiele. 

www.khanacademy.org/humanities/art-1010/early-abstraction/expressionism1/v/egon-schiele-hermits-1912. 

www.leopoldmuseum.org/en/collection/highlights/134

Kapak İllüstrasyonu: “The Hermits” Egon Schiele, 1912.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.