Yazar: Harper Lee
Kitap: Bülbülü Öldürmek
Türü: Roman
Yayınevi: Sel Yayınları
İlk Basım: 2014
Yazarımız Harper Lee, 1926 doğumlu. Yazma serüvenine 1956 senesinde başlayan
Lee’nin otobiyografik öyküleri zamanla Bülbülü Öldürmek kitabına evrildi. Kitap, 1960
senesinde yayımlandığında çok büyük bir ilgi ile karşılandı. 1961 senesinde Bülbülü
Öldürmek, yazara Pulitzer Edebiyat ödülünü kazandırdı. Yazarlık serüvenine kaldığı yerden
devam etmek yerine birkaç deneme dışında başka yazı yayımlamadı. Herkeslerden uzak bir
yaşam sürdü; öyle ki, ona gelen söyleşi davetlerini dahi kabul etmedi. 2016 senesinde ise
hayata gözlerini yumdu. Bu yazımda sizlere Bülbülü Öldürmek kitabını kalemimden
geldiğince tanıtmaya çalışacağım.
1935 Amerikası. Büyük Bunalım sonrası toparlanmaya çalışan bir Hayal Ülkesi…
Özgürlüklerin Ülkesi… Fırsatlar Ülkesi… Bir tarafta, Tanrı’nın bir cezası olarak yaratıldığı
düşünülen siyahiler; diğer tarafta, kendilerini “diğerlerinden” üstün gören beyazlar.
Beyazların tarlalarında, günlük işlerinde yıllarca “köle” olarak çalıştırılan, konuşma hakkı
dahi olmayan, topluma mal edilmeye çalışılan belirli kalıplar arasında sıkışıp kalan siyahiler.
Böyle bir ortamda bir siyahinin işlemediği suçtan ötürü yargılanmasını bir düşünün. Suçsuz dahi olsa imkânı var mıdır aklanmasının? Bir de bu siyahiyi savunması gereken bir avukatın
içinde bulunduğu durumu düşünün. Tanıştırayım: Atticus Finch.
Atticus Finch, Maycomb kasabasında Jem ve Scout isimli çocuklarıyla birlikte ikamet
eden bir avukat. Savunmasını yapacağı kişi Tom Robinson ise kasabanın en azılı suçlarına
ortak olan Ewell ailesinin kızına taciz ve tecavüz etmekten yargılanan bir siyahi. Fakat
aslında ortada ne taciz var ne tecavüz. Başkasının yapmış olduğu suçlar yüzünden günah
keçisi bir siyahi seçiliyor ve kasaba halkı sorgusuz sualsiz inanıyor bu olaya, hatta Atticus
Finch’e tavır alıyorlar “gerçekten” bir siyahinin savunmasını yapacağı için.
Olaylar, Atticus Finch’in küçük kızı Scout’un bakış açısından anlatılıyor kitapta. Saf,
yalın ama bir o kadar da çarpıcı bir anlatım. Bir çocuğun gözünden adalet, doğruluk, ırkçılık
ve en önemlisi insanlık anlatılan bu kitapta, olaylar bireyden çıkıp topluma mal oluyor.
Yerine göre Maycomblu küçük Scout’un sesi, yerine göre Atticus Finch’in sisteme baş
kaldırırcasına duyurmak istediği sesi tüm toplumun sesi oluyor.
İsterseniz biraz da kitabın ismi üzerine konuşalım. “İstediğin kadar saksağanı vur
vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.” diyor Atticus çocuklarına. Scout
bunun anlamını Bayan Maudie’ye sorduğunda şöyle bir yanıt alıyor: “Bülbüller insanların
bahçelerindeki bitkileri yemezler, mısır ambarlarına yuvalanmazlar. Tek yaptıkları iş bize
içlerini dökmektir. İşte bu yüzden bülbülü öldürmek günahtır.” Bana öyle geliyor ki buradaki
bülbülü öldürmek olgusu, haksız yere öldürülen, yalnızca ten rengi farklılığından kaynaklı
insanların türlü insanlık dışı muamelelerine maruz kalmış her bir insan yerine kullanılıyor.
Bir düşünün, gözlerinizi açtığınızda sizden çok daha güçlü bir sistemin dişlilerinden yalnızca
biri olduğunuzu görüyorsunuz ve bu sistem sizden hiçbir alacağı olmadığı hâlde en kötü
yüzünü gösterip elinizdeki her şeyi alıyor: Özgürlük, kimlik, aile, aşk ve hatta zaman. Böyle
bir sisteme baş kaldıracak kadar erdemli olabilir miydiniz?
Bir Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümü öğrencisi olarak bu kitabı okumam
gerekliydi diye düşünüyorum. Kaldı ki okunması gerekenler listelerinin başlarında gelen bu
kitap, hakikaten de övüldüğü kadar varmış. Sanırım inatçı Scout’u, bilmiş tavırlı Jem’i, elleri
öpülesi Atticus’u ve hatta Öcü Radley’i bile uzunca bir süre hatırlayacağım. Kısacası sayın
okuyucum, bu kitabı okumaya ihtiyacınız var! İzin verin Maycomblu o küçük kız yüreğinizin
bir noktasına dokunabilsin!