Günümüzde Donna Donna ismiyle bilinen folk şarkısı, aslen Aaron Zeitlin’in yazdığı ve Sholom Secunda’nın Esterke (1940-41)isimli müzikal için bestelediği “Dos Kelbl” (“Buzağı”) adında bir parçadır. Secunda, Yiddiş parçayı daha sonra Dona Dona olarak İngilizceye çevirmiş olsa da şarkı, 1950 ortalarında Arthur Kevess ve Teddi Schwarts tarafından yeniden düzenlenmiş ve Joan Baez’in 1960’ta çıkarttığı Joan Baez albümündeki yeriyle dünyaca ününe kavuşmuştur.
Sholom’un çevirisinden Dona Dona aşağıdaki gibidir:
“On a wagon bound and helpless
(Bir katarın içinde, bağlanmış ve biçare)
Lies a calf, who is doomed to die.
(Ölüme mahkûm bir buzağı yatar)
High above him flies a swallow
(Üstünde, yükseklerde bir kırlangıç)
Soaring gaily through the sky.
(Göklerde kaygısızca uçar)
The wind laughs in the cornfield
(Rüzgâr güler tarlalarda,)
Laughs with all his might
(Güler, bütün ihtişamıyla)
Laughs and laughs the whole day through
(Güler, bütün gün boyunca)
And half way through the night
(Ve de gecenin yarısında)
Dona, dona, dona…
Now the calf is softly crying
(Buzağı ağlar, içli içli)
“Tell me wind, why do you laugh?”
(Rüzgâr, söyle niçin gülersin?)
Why can’t I fly like the swallow
(Neden ben de uçamıyorum kırlangıç gibi?)
Why did I have to be a calf,
(Neden bir buzağı olmalıydım ki?)
Calves are born and soon are slaughtered
(Buzağılar doğar ve sonra katledilir)
With no hope of being saved.
(Yoktur umutları kurtarılmak için)
Only those with wing like swallow
(Ancak kanat çırpanlar, kırlangıç gibi)
Will not ever be enslaved.”
(Asla, kimseye boyun eğmeyecektir)
Şarkı görüldüğü üzere, mezbahaya götürülmek üzere çaresizce bekleyen bir buzağı ve buzağının kederinden bihaber, gökte kaygısızca uçan bir kırlangıcı anlatır. Buzağı kırlangıcın kanatlarına ve onun özgürlüğüne imrenirken kendi haline acır. Nakaratta buzağının bu haline gülen rüzgârdan bahsedilir. Rüzgâr, gün boyunca ve gecenin yarısına kadar gülmeye devam eder. Buzağı rüzgâra yakarır ve kendi yaradılışını sorgular. Şarkı, buzağıların ölüme mahkûm olduğunu ve ancak kırlangıç gibi kanadı olan varlıkların özgür olabileceğini söyleyerek sona erer.
Yiddiş edebiyatı için önemli eserler vermiş bir yazar olan Zeitlin’in şarkı sözlerinde kullandığı semboller genel kapsamda Tevrat’tan ve Musevilik öğretilerinden oluşturmuştur. Buzağının faniliği ve ölümlü bedeni, aynı zamanda insanları dünyaya bağlayan materyalleri, kırlangıcın ve kanatlarının dünyadan bağımsız olan ruhu simgelediği söylenebilir. Daha kudretli, ilahi bir varlığı, bir yaratıcıyı simgeleyen rüzgâr, buzağıya sevecenlik ve anlayış gösterir, onun kederine tüm gün boyunca fakat gecenin yalnızca yarısına kadar merhamet eder.
Tevrat’ta gece kavramı ikiye bölünerek anlatılır. “Din” denilen vakit günbatımından gece yarısına kadar olan süre anlamına gelir, Tanrı bu sürede kullarının gün içindeki eylemlerini neredeyse merhametsiz bir şekilde yargılar. Onun aksine “chesed” denilen vakit ise gece yarısından gün doğumunu ve günün kalanını kapsar, bu sürede ise insan hem kendisine hem de başka varlıklara karşı nezaket gösterir. Şarkıya bakıldığında “Tanrı, kullarının yaşadığı zorluklara ve yaptıkları hatalara çoğunlukla merhamet eder; ne var ki, onları davranışları ve verdikleri kararlar için yargıladığı bir zamanın varlığı da unutulmamalıdır” yorumu yapılabilir.
Son dörtlüğe gelindiğinde ölümün kaçınılmaz olduğu ve insanlar dünyaya ve dünyevi varlıklara bağlı olduğu sürece özgür olamayacakları vurgulanır. Özetlemek gerekirse Dona Dona, Zeitlin’in yazarlık geçmişi de göz önünde bulundurulduğunda, tasavvufi bir bakış açısıyla yorumlanmaya müsait bir eserdir.
Joan Baez’in Donna Donna versiyonu ise şarkıyı çok daha farklı bir perspektiften yorumlamayı mümkün kılar. Joan Baez Amerikan folk sanatçısı ve bir aktivisttir. Şarkılarında dönemin Amerikan hükümetini ve işçi sınıfının ezilmesini eleştirirken özgürlük ve direniş kavramlarını da sık sık vurgulamıştır. Donna Donna Kevees ve Schwarz tarafından tercüme edilmekten ziyade Baez’in politik duruşuna uygun olarak düzenlenmiştir denilebilir. Şarkının özellikle son dörtlüğüne bakıldığında bu fark daha çok ortaya çıkar:
(…)
“‘Stop complaining,’ said the farmer,
(“Sızlanmayı kes,” dedi çiftçi)
‘Who told you a calf to be?
(“Sana buzağı olmanı kim söyledi?)
Why don’t you have wings to fly away
(Neden kanatların yok özgürce uçup gitmen için)
Like the swallow so proud and free?’
(Göklerdeki mağur kırlangıç gibi?”)
Calves are easily bound and slaughtered
(Buzağılar kolayca bağlanıp katledilir)
Never knowing the reason why.
(Niçin öldüklerini asla bilmeden)
But whoever treasures freedom,
(Ama kim kıymetini bilirse özgürlüğün)
Like the swallow has learned to fly.
(Kırlangıç gibi uçmayı öğrenir)
Bu sözler ilk bakışta neredeyse acımasız bir izlenim verebilir. Bir buzağı ne yaparsa yapsın yazgısından kurtulamayacak ve bir kırlangıç gibi özgür olamayacaktır. Üstelik, sanki buzağı olarak yaratılmak onun suçuymuş gibi, çiftçi onu azarlar. Bu noktada vurgulanan temalardan birinin “direniş” olduğu bellidir. Çiftçi aslında buzağıyı, önünde sonunda mezbahada bitecek kaderine boyun eğdiği için azarlar. Son dörtlükteki “özgürlüğün kıymetini bilmek” dizesi, özgürlüğe verilen değerin toprağa bağlı bir buzağı ya da kanatları olan bir kuş olmaktan çok daha öte olduğunu vurgular. Kırlangıcın kanatlara sahip olması, onun özgür olması için yeterli değildir, onun özgürlüğü uçmayı öğrenmesine bağlıdır. Buzağı ise hiçbir şekilde uçmayı öğrenemeyecektir, sonucunu önemsemeden sarf ettiği çabanın kendisi paha biçilmezdir.
Şarkı gerek Musevi topluluğunca gerekse Joan Baez dinleyen ’68 kuşağı tarafından büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Şarkının iki versiyonunda da kıymetli mesajlar bulunabilir. İnsan, yazgısı olan ve önleyemeyeceği ölümü düşünerek yas tutmak yerine ruhunu serbest bırakıp kanatlara sahip olabilir. Aynı şekilde insan, kendisine dayatılan yazgının esiri olmak yerine, savaşın uğruna, özgürlük uğruna, sonucun değişmeme ihtimalini göze alarak savaşabilir.